SEÇENLER ve SEÇİLENLER
Hepimizin aşina olduğu tanıdık bildik işler.Seçimler yaklaşıp sıra adayların tesbitine gelince parti mekânları arı oğul vermiş gibi işlemeye başlıyor. Hâlen milletvekili olanlar oturup bir nefis muhasebesi yapmak, ürettiklerine göre tekrar başvurmayı hak edip etmediklerini düşünmek ve buna göre karar vermek yerine ne pahasına olursa olsun tekrar seçilmenin yollarını aramaya koyuluyorlar. Yeni aday olmak isteyenler de, yüksek ve ideal ölçülere göre bu işe ehil olup olmadıklarına bakmak yerine mevcûdun ortalamasını hattâ bunun da aşağısını ölçü tutuyor, ” o oldu ise ben niye olmayayım” diyorlar. Bu kısır döngü yıllardır böyle devam ediyor. Ehliyetliler onurlu ve iffetli oldukları için kapıları aşındırmıyorlar, araya adamlar koymuyorlar, bu yüzden onlar dışarıda kalırken listeleri -istisnalar kaideyi bozmaz- ehliyetsizler ve kullanışlı olanlar dolduruyorlar. Seçmenler adaya değil, partiye oy veriyorlar, partiler liyâkat ve faziletten ziyâde başkanın irâdesi ile oy toplama şansını esas alıyorlar, derken seçim oluyor, değişen bir şey yok, yıllanmışlar, yolunu bulanlar yine mecliste, orada olması gerekenlerin pek azı orada, çoğu dışarıda.
Milletvekillerinin, işe ehil olanlarının bile elini kolunu bağlayan sebepler ve engeller de bir başka handikap. Bunların başında parti içi demokrasinin olmaması, lider sultası, bağlayıcı kararlar ve dış bağlantılar/bağlılıklar (cemâat, loca, gurup, menfaat… angajmanları) geliyor. Bu kadar bağ ve bağlantı içinde değil ehliyetli milletvekili, cambazlar bile diledikleri gibi hareket edemezler. Yapılan şey komutla hareket etmekten ibarettir, eğil deyince eğil, kalk deyince kalk. Hayır diyen olursa, kendi zaviyesinden veya objektif kıstaslara göre haklı olsa bile konjonktüre göre (?) haksız olduğundan ya derhal yahut da ilk fırsatta işi bitirilir.
Hiçbir kimse ayranım ekşi demezmiş, herkes kendine göre haklı, yaptığını meşrûlaştırmanın(?) bir yolunu buluyor, hem kendini hem de başkalarını kandırmak için ne diyeceğini, neye dayanacağını biliyor. Bizim bir şair arkadaşımızın deyişiyle “Herkes kendi hesabını/ Yapar Allah deyu deyu”. Allah diyerek işini göremeyenler de diyecek bir şeyler buluyorlar; yani bu mânâda herkesin, kullanabileceği, kullandığı bir kutsalı var.
Bütün bu oyunlar millet hesabına yapıldığına, sonunda zarar eden millet olduğuna göre ona bir vazife düşmüyor mu? Bu yanlış/bozuk gidişi durdurmak için seçenlerin ve seçilenlerin yapabilecekleri şeyler yok mu? Elbette var. Bazılarını birlikte hatırlayalım:
1.Millet vesayetten kurtulmalı, kendi mukadderâtına sahip çıkmalı, kendisi için, kendi hakkında başkaları değil, kendisi düşünmeli, kendisi karar vermelidir.
2.Parti başkanı, milletvekili, lideri… kim olursa olsun hepsi birer beşerdir, her beşer gibi bunlarda şaşar; nefisleri, duyguları, ihtirasları, zaafları … vardır; partili, seçmen ve adaylar bunu asla unutmamalıdırlar.
3.Demokratik temsil sistemi (partilerin ve milletvekillerinin halkı temsilen onlar adına aldıklar kararları ve yaptıkları tasarruflar) zarûrî olan sınırda ve boyutta tutulmalıdır.
4.Üçüncü maddeyi gerçekleştirebilmek için oy veren vatandaşlar delege seçimi ile yakından ilgilenmeli, adayları iyi tanımaya çalışmalı, merkez yoklaması ile dayatılan adayların uygun olmaması hâlinde tavır koymalı, adaylarını beğenmediği partilere oy vermemeli, partilerin ve adayların söylediklerini ve vadettiklerini not ederek ısrarlı bir şekilde takip etmeli, seçtikleri ile karşılaştıkça önce hesap sormalı, hesabı düzgün verirlerse takdirlerini, aksi hâlde uyarılarını ifade etmeli, meclis çalışmalarını olabildiğince takip etmeli, yanlışlar, sapmalar, gaflet ve hiyanetler karşısında pasif kalmamalı, meşrû tepkilerini ortaya koymalı, milletin irâdesi doğrultusunda çalışan meclise, partiye, hükumete ve milletvekiline karşı bir hareket ve engelleme olduğunda sivil toplum örgütleri olarak ortaya çıkıp meşrû yolda olan vekillerini, meşrû vasıtalarla korumalıdırlar. Gerekli hâllerde halkın görüşü alınmalı, referanduma başvurulmalıdır.
5.Gerek seçenler ve gerekse seçilenler kendi şahsî işlerini ve menfaatlerini millet işleri ve menfaatinin önüne geçirmemeli, milletvekilleri, bu çoğu yoksul olan halkın hakkı/ödediği maaşlarını helâl ettirmek için vazifelerini aksatmadan, tam bir sadakât ve dürüstlük içinde yerine getirmelidirler.
6.Kişilikli ve ilkeli milletvekilleri, lider veya gurupları yanlış yola girdiğinde, millet menfaatine aykırı bir tutumları sözkonusu olduğunda “hayır” demeli, partisine bakmadan başka hayır diyenlerle işbirliği yapmalı, sistem de bunu “partiye hiyanet etme” olarak değerlendirmemelidir. (Prof.Dr.H.KARAMAN)
Yorumlar kapalı.