GENÇLER SORUMLULUKTAN MI KORKUYOR?
Yeni nesil evlilik fikrine eskiye kıyasla daha soğuk bakar oldu. Hem kızların, hem de erkeklerin beklentilerinin değişmesiyle evlilik yaşı da oldukça yukarılara çıktı günümüzde. Düne kadar eş adayında zenginlik, ev-araba, iş-güç, güzellik-yakışıklılık, mezuniyet vb arayan ve bunun için de maddiyatçılıkla suçlanan gençler, “eş adayının olmazsa olmazı” listesine şimdi daha fazlasını ekledi.
Mesela kızlar; “Beni taşısın”, “Her konuda bilgili olsun”, “Karizmatik olsun ama maço değil, bana sadık olsun ama layt değil”, “Elektrik alabileyim” diye düşünüyor. Erkeklerde de durum farklı değil. Kızlar gibi açık açık söylemeseler bile erkeler de artık “kendilerini taşıyacak” bir eş arıyor; hem tahsil hem de maddiyat anlamında. Ancak bir yandan ev işlerinden anlayan bir yandan da çalışan, her şeye yeten ve yetişen bir eş beklentisi delikanlıların işini zorlaştırıyor.
Bir arada bulunması zor olan bu tarz beklentiler gençlerin evlenme sürecini zorlaştırdığı gibi evlilik hayatını da zora sokuyor. Zira eş adayından pek çok fedakarlık ve sorumluluk isteyen gencimiz, sıra kendine geldiğinde aynı performansı sergileyemiyor. Kendisini taşıyacak bir eş arayan kız ve erkekler taşıma sırası kendine geldiğinde su koyveriyor.
Gençlerin anne babalarının evliliklerini gözlemledikçe onlardan daha farklı bir birliktelik hayal ediyorlar. Bu durumu Psikologlar şöyle izah ediyor: “İki taraf da yuvayı sahiplenecek, sorumluluğu paylaşacak ve kendisini koruyacak romantik bir ilişki beklentisiyle evliliğe anlam yüklüyor. Fakat bu beklenti sorumluluklar devreye girdiğinde özellikle söz-nişan gibi toplumsal onaylar söz konusu olduğunda erkeklerin karar vermelerini etkilemekte, ekonomik bir yük bineceği endişesiyle kaçınılmaktadır. Genç kızlar ve erkekler evliliği ‘özgürlüğümü yaşayacağım bir hayat dilimi’ olarak tanımlıyorlar. Fakat aileler devreye girdiğinde bu düşüncenin bir hayal olduğunu gerçekliğin daha farklı olduğunu dile getiriyorlar. Erkekler zihinlerinde bir prenses, kızlar ise bir prens beklentisi içerisindeler hala.”
Modernleşmenin insanı mecbur ettiği tek tipleşmenin sonucu olarak genç, yoğun bir okul koşturmacası, üniversite macerası, iş bulma telaşı, erkeklerin askerliği gibi bir kısır döngüye girdi. Bu öyle bir mekanizma ki, sanki çarkın dışına çıkan kişi hayatını hiçbir şekilde idame ettiremeyecek veya toplum tarafından kabul göremeyecekmiş gibi bir sonuç çıktı. Dolayısıyla evlilik de sisteme feda edilen kurbanlar arasında yerini aldı.
Günümüz gençliğinin evliliğe bakış açısının 15-20 yıl öncesine göre oldukça değiştiğini vurgulayan psikolglar konu hakkında şunları söylüyor: “Bu değişikliğin sebepleri arasında yaşam şartlarının farklılaşması, toplumsal dokunun değişmesi, televizyon ve dizilerdeki aile hayatlarının ve aile içi çatışmaların çok aleni hale gelmesini sayabiliriz. Toplumsal dokunun değişimi özellikle büyük şehirlerde yaşayan gençlerin birbirlerine bakış açılarını etkilemekte. Çatışmalara tanık olmaları da korku ve endişelerini tetiklemektedir. Korku ve endişeleri yüzünden karar vermekte zorluk çekiyorlar ve evlilik planlarını erteliyorlar. Yaşam şartlarının farklılaşmasıyla birlikte ortalama evlilik yaşı genç kızlarda 25 genç erkeklerde 30 yaşlarında görülmektedir.”
Ertelenen planlar sonuçta ilerleyen yaşları ve her şeyin daha da zorlaşmasını beraberinde getirmiş oluyor. En basitinden torun sahibi olacak yaşlarda anne ya da baba olunuyor.
Ancak tüm kötü örneklere rağmen evliliğin getirilerini düşünmek, niyeti Allah için yapmak daha başta her iki tarafı da olası sorunlardan koruyacaktır. Yahut sorunları aşmada yardımcı olacaktır. Sevgili Peygamberimiz’in (s.a.v) müjdesine göre: “Evlenen kimse dininin yarısını korur, diğer yarısı için de Allah’a karşı gelmekten sakınsın.” Ayrıca insanoğlunun ölünce üç ameli dışında her ameli kesilir. Öldükten sonra kesilmeyip kendisine sevap getiren amellerinden biri de salih evlat sahibi olmaktır. Evlenmek evlada vesiledir. O halde hayırlı bir evlilik yapmak için niyetlerden biri de salih evlat yetiştirme gayesi olmalıdır.
Elbette gençler olarak boy, pos, güzellik, yakışıklılık, maddiyat aranacaktır, istenecektir. Ancak ilk şart ve vazgeçilmez bir özellik olarak bunların üzerinde durulmamalıdır. Nice fidan boylular, kaşı gözü güzeller, dış görünümü ile mağrurlar, kendini beğenmişlikleri, kaprisleri ile karşı tarafı yıldırmışlardır. Üstelik bir kaç yıl içinde sönüp gidecek olan ya da bir hastalığa yakalanmakla bozulacak olan güzelliklere bağlanmak sadece geçici bir heves olarak kalacaktır. Oysa fiziki güzelliği çok da ahım şahım olmayan birçok kız/erkek iç güzellikleri ile eşinin bir ömür boyu sevgisini kazanmış, mutluluğuna mutluluk katmıştır.
Ölçü dinimizin emirlerinde gizlidir. Her iki taraf için de denklik şartı aranmaktadır. Güzellikte, malda mülkte, soyda, kültürde, sosyal ve ailevi yapıda birbirine uyumlu gençlerin bir araya gelmeleri evliliklerinde daha az sorun yaşamalarına ve yaşadıkları sorunları daha kolay atlatmalarına yardımcı olacaktır.
Evlilik, tasavvufu yaşamaya çalışanlar için nice hikmetlerle doludur. Bunlardan biri de nefisle mücahededir, nefis terbiyesidir. Zira huyları, mizaçları, ilimleri, anlayışları farklı iki ailede yetişmiş olan kişilerin evlenerek bir araya gelmesi durumunda çeşitli konularda anlaşmazlık, fikir uyuşmazlığı görülecektir. Bu gayet normaldir. İşte bu zorluklarla karşılaşanlar için evlilik, önce kişiye kendi nefsini tanıtacak, sonra da güzel ahlakı ve insanlarla iyi geçinebilmenin sırlarını öğretecektir. Eşinin ve çocuklarının haklarını korumaya, üstlendiği sorumlulukları adil bir şekilde yerine getirmeye çalışan kişi menziline çok daha kolay varacaktır. Kısacası evlilik insanı derviş eder, kamil eder. Evlilik insanı Hakk’a yakın eder. Malum tek başına olan insanın kemalatı belli olmaz.
Yorumlar kapalı.