Sünnetullahtır; tuğyanın ve fahşânın yaygınlaştığı toplumlar ilâhi gazaba uğrar, helâk edilirler. Hayâsızlığın yaygınlaştığı dönemlerde yaşlıların “Başımıza taş yağacak!” uyarısı laf olsun diye söylenen bir söz değildir. Hayâsızlığın en uç örneğini sergileyen Lût Kavmi, Kur’ân’ın “münzerîn yağmuru” dediği bir felâketle, başlarına taş yağdırılarak helâk edilmiştir çünkü.
Hz. Âdem ile Hz. Havva’nın cennette yaşadıkları bir olayın A’raf suresinde bize nakledilmesindeki ilâhi maksadı, buraya kadar anlattıklarımız çerçevesinde özetleyerek meselenin bu tarafına nokta koyalım:
1. Şeytana uymak, onun iğvasıyla Allah’ın sınırlarını aşmak, insanı çirkinleştiriyor; nefsin kötülüğe meylini kamçılıyor. Kul bu halden utanmayıp zillete razı olursa eğer, şeytanın peşinde aşağıların aşağısına kadar alçalabiliyor.
2. Fakat Cenab-ı Hak kullarının bu zilletine razı değildir. Bu yüzden böyle sürçmelerde toparlanması için onun fıtratına ar duygusunu yerleştirmiştir. İnsan düştüğü zilletten ar duygusu sayesinde utanıp rahatsız oluyor, bundan kurtulmanın yollarını ve tedbirini arayıp tevbeye yönelebiliyor.
3. Allah Tealâ, kulunun tevbesini kabul ettiğinin ve merhametinin bir nişanesi olarak, benzer durumlara düştüğünde kötü ve çirkin yanlarını örtecek imkânlar bahşediyor ona.
4. Settârü’l Uyûb (Ayıpları Örten) olan Cenab-ı Hak, tesettür emrinde olduğu gibi, insanın vücudundaki, kalbindeki, davranışlarındaki ayıpların özellikle gizlenmesini, açığa vurulmamasını istiyor.
5. Türlü metotlarla setrettiğimiz, örttüğümüz kusurlarımız, çirkinliklerimiz, günahlarımız.. üzeri örtülse de var olmaya devam ediyor öte yandan. Bu sebeple de Allah Tealâ, böyle kusurların “örtü altında bile var olmaması” anlamına “takvâ”ya çağırıyor bizi
Yorumlar kapalı.