Geride
bıraktığımız haftanın –bana göre- en öne çıkan haberi, Ergenekon davasının
Yargıtay eliyle lime lime edilip çöpe atılması olgusudur.
279
sanıklı Ergenekon Davası 18 ihlalin sıralandığı 231 sayfalık gerekçelerle
temyizden döndü/bozuldu. Gerekçeden basına yansıyan en çarpıcı ifade; “Yargıtay 16. Ceza Dairesi, ‘Ergenekon
Terör Örgütü’nün kim tarafından ne zaman kurulduğunun, suçlarının, hiyerarşik
yapısının ortaya konulmaması, liderinin belli olmaması gibi nedenlerle yerel
mahkemenin ‘Ergenekon Terör Örgütü’ kabulünde isabet bulunmadığına hükmetti.” özetinde
yerini buldu. Dosya yeniden yargılama için İstanbul 4. Ağır Ceza
Mahkemesi’ne iade edildi.
Tesadüfe
bakın, aynı hafta içinde görülmekte olan 28 Şubat Darbe davasında “sanık”
olması gerekirken “tanık” diye dinlenen dönemin Başbakanı Mesut
Yılmaz, tüm günahların faili olarak darbeye muhatap olan rahmetli Necmettin
Erbakan’ı hedef gösterirken; Ergenekon davasının temyizen bozulmasını –kıt
zekalarıyla- “beraat” olarak alkışlayan tüm ulusalcılar da
günlerdir “Başkan” Recep Tayip Erdoğan’ın şahsında Ak Parti’ye
karşı kazanılmış bir zafer algısı yaratmaya, kendi yandaş ve candaşlarının köşe
yazılarında, ekran yorumlarında sürekli dillendiriyorlar.
Bana
da bu yazıyı yazdıran faktör; yazılıp çizilen basın köşelerinde ve ekranlarda
yorum yapılırken karardaki iki noktanın ustaca perdelenmesi adına oluşturulan
zihin bulanıklığına bir pencere açmak;
1) Dava
dosyası kapsamında bulunan delillerin yeterli görülmeyerek, Ergenekon diye bir
oluşumun dosya üzerinden tespit edilememiş olması, onun olmadığı sonucunu
doğurmaz.
2) Yargıtay’ın
konuya ilişkin mahkeme kararını bozması, beraat değildir; beraatla sonuçlanması
da, farklı cezalarla hükme bağlanması da, eşit derecede olan ihtimallerdir.
Sevinç
naraları kadar, “yine müesses nizam kazandı” kederine
bürünenlerin acele tavırları bence çok erken. Öyle sanıyorum ki, “bu
hamur daha çok su kaldırır”.
Öncelikle,
dava dosyasının “çöp konteynırı” gibi her türlü atığın içine
doldurulduğu, birbiriyle ilintili olmaları hiçbir objektif değerlendirmede
kabul göremeyecek olguları içeren gerçek ve sahte delillerle birbirlerine
iliştirilen nesnel gerçeklerin ayıklanması/ayrılması gerekir. Tüm olgu ve
olaylar, kendi bağlamında değerlendirilmeli, ancak sonuç alındıktan sonra
ilintili olanların bağdaşıklığı üzerinde durulmalıdır.
Dava
dosyasının canalıcı en zayıf noktası, altının boş olması değil; içine boca
edilen Balyoz, İnternet Andıcı, Askeri Casusluk, Danıştay saldırısı vesaire..
gibi davaların kumpas ve üretilmiş delillerle -deyim yerindeyse- “arap
saçına dönmüş” içinden çıkılamaz bir kaotik yapıya bilinçli olarak
döndürülmesidir. Yoksa Genelkurmay Başkanlığı yapmış bir insanı “terör
örgütü lideri” gibi yargılamaya kalkmanın akıl alır tarafı yok. Elbette
o da insandır, o da hata yapar ama, hem ülkenin Genelkurmay Başkalığı hem de
terör örgütü liderliğini aynı zaman dilimindeki misyonunda düşünmek, akla ziyan
bir gerizekalık, ya da bir özgüven patlaması yaşayan yargı mensuplarının “ben
yaptım, oldu” zırvasından başka bir anlam taşımaz.
Bu
kanaatlerimi yazarken, bin yıl süreceği ifade edilen 28 Şubat Postmodern
Darbesi’nın 2002’den itibaren mutasyona uğramış farklı farklı versiyonlarını da
elbette unutmuş değiliz.
2002’den
itibaren TSK’daki kimi generallerin ve subayların darbe yapma heveslerini,
Balyoz davası kapsamında yerini alan “plan semineri”
senaryolarını, 27 Nisan e-Muhtırasını, Sabih Kanadoğlu’nun mucidi olduğu 367
rezilliğini, iktidardaki Ak Parti’ye kapatma davasını, askeri darbelerin
sosyolojik tabanını oluşturma amaçlı Cumhuriyet mitinglerini, bazı generallerin
merkez medya üzerinden savurdukları tehditleri ve bence en önemlisi “anı
defteri” imajıyla üstü örtülmek istenen ancak, 2007’nin en fırtınalı
günlerinde Nokta dergisinde Alper Görmüş’ün tüm Türkiye’de çalkantı
yaratan 2003-2005 dönemi Deniz
Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek’in “Darbe Günlükleri”ni
ifşa etmesini hatırladığımızda Yargıtay’ın Ergenekon davası üzerinde yeniden,
yeniden ve yeniden düşünmek zorundayız.
Yaşanmışlıkları
ve öngörülebilir sonuçları anlama adına yargı koridorlarında biraz daha
gezinmek gerekecek..
Yorumlar kapalı.