İki
gündür üst üste yazdığım “Kalleşliğin ‘Barış masası’!..” başlıklı
yazılarımın bu üçüncü bölümünde ilk iki yazıyı tamamlayıcı bazı unsurlar daha
irdelemekte fayda var. İkinci yazının son cümlelerinden biri, “Kan
dökmenin dışında her yaptıkları sahte ve kahpe, her söyledikleri yalan olan bir
yapıyla” karşıya olduğumuzu ifade etmiştim. Tam da bu iddiayı tüm
çıplaklığı ile önümüze seren bir örneği geride bıraktığımız Pazartesi günü(18
Nisan) HDP Şanlıurfa Milletvekili Osman
Baydemir sergiledi.
Ajanslarda
yer alan haberlere göre; TBMM Genel Kurulu’nda, Çevre ve Şehircilik Bakanı
Fatma Güldemet Sarı hakkındaki gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmamasına
ilişkin görüşmeler sırasında HDP Grubu adına konuşan Şanlıurfa Milletvekili
Osman Baydemir, Diyarbakır’ın Sur bölgesinin ‘büyük bir saldırıyla karşı
karşıya’ kaldığını savunuyor. Bu doğru tespitin açılımında ise
Baydemir’in alçakça iftira ve yalanları yer alıyor. Diyor ki; “Şimdi
Sur’da şehrin dokusu yok ediliyor, hafızalar yok ediliyor. Bu, bir kıyımdır,
yıkımdır. IŞİD’in Palmira’ya saldırısıyla, şu anda Sur’un içinde yaptığınız
yıkım aynı anlama gelir, aynı sonuçları bünyesinde barındırır. Sur’un yüzde
90’ına el konmuş durumdadır. Bu, hukuk değildir. Bu, olsa olsa zorbalıktır,
haydutluktur. Belediyeyi hiçe sayarak, muhtarları, sivil toplum örgütlerini
hiçe sayarak Sur’da yaptığınız her çalışma gayrimeşrudur.” Eh pes yani.
Alçaklığın da, edepsizliğin de, yüzsüzlüğün de, yalancılığın da bir sınırı
olmalı değil mi? Sanki Sur’daki barikatları, hendekleri, El Yapımı Bomba
tuzaklamalarını, evlerden evlere kurulan kaçış mazgallarını/tünellerini,
mahalle sakinlerinin canlı kalkan olmaları için rehin alınmalarını, kendi
köpekleriyle yetinmeyip başta Sırp ve Ermeniler olmak üzere çeşitli ülkelerin
uyruğunda bulunan keskin nişancıları ve yüzlerce teröristi uzaylılar getirip
Sur’a yerleştirdi. Devlet erki de Sur üzerinde “egemenlik iddiasındaki
uzaylılara savaş açtı” da mı Sur harap oldu?.
Alçaklığın
bu kadarını hafsalam almıyor. Üstelik bu alçakça ifadelerin altında imzası
bulunan, -kimi yorumculara göre- Kürt siyasi hareketinin aklı başında bir kanat
önderi diye pazarlanan bir isim olunca –ki, bence Kürt siyasi hareketinin an
ahlaksız, en edepsiz figürlerinin başında gelen- bu adam müsvaddesine
hatırlatmak gerekiyor; Surda açılan barikat ve hendekleri –bir zamanlar
kendisinin de Başkanlık yaptığı- Belediye iş makineleri kazdı. Sırtınızı
yasladığınız PKK militanlarının çıkardıkları yangınlara söndürme araçlarını
göndermeyen de aynı belediye. Barikatlara hafriyat/malzeme taşıyan araçlar da
aynı belediyenin. Dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen bir alçaklıkla sağlık
tesislerine, sağlık elemanlarına, ambulanslara varıncaya kadar kudurmuş köpek
gibi saldıranlar, sizin ağababalarınızın kulları alçak teröristler değil mi?
Neyse..
biz yine uğruna güzellemeler yapılan “Barış masası” kandırmacasının
arka planında yatan gerçek sebepleri irdelemeye devam edelim.
PKK
elebaşı Cemil Bayık’ın şehirlerdeki teröristlere “kırsala çekilin”
talimatının altında yatan neden “çözüm süreci yeniden başlayacak”
yaygarasına zemin hazırlayıp şehirlerde ağır kayıplar veren PKK’nın kendini
tekrar toparlamak olduğunu geçmiş tecrübelerimizle biliyoruz. Bunu algılamak
için güvenlik ve strateji uzmanı olmanıza gerek yok. Geçmişte yaşanan her “çatışmasızlık”,
“ateşkes ilanları” ve son olarakta “çözüm süreci”nin
nasıl istismar edildiğini hatırladığımızda, beklenen atmosferde militan kaybını
engellemeye çalışan PKK’ın kısa sürede yeniden toparlanıp gerekli lojistiği
sağladığında bugün sonuç alamadıkları “şehir savaşı”nın biçim
değiştirerek sansasyonel eylemlerle toplumda infial ve korku yaratma; kırsalda
ise yöntem değiştirerek vur-kaç kır gerillası taktikleriyle tekrar
saldırılarına başlayacağını öngörmek için kahin olmaya gerek yok. Hele hele “bu
çekilme, çözüm sürecine dönme söylemi PKK tamamen pes etti diye yorumlama” düşüncesini
seslendirenlerin ya gafil, ya da hain olabileceği ihtimalini hiçbir zaman
aklımızdan çıkarmamak gerektiğini düşünüyorum.
Devam
edeceğim..
Yorumlar kapalı.