İki
gündür, Türkiye Rusya ilişkilerindeki kırılma noktasında ülkemiz
Anamuhalefetinin takındığı tavrı, bu tavrın Rusya cephesindeki yankısını
özetlemeye çalıştım. Türkiye içinden Türkiye’ye muhalefet etme stratejisi uygulayan
bir siyasal hareketin en üst yetkilisinden çoğunluk milletvekillerine, insanın
gözünü nefret bürüyünce ne kadar uçlara savrulabileceğinin tipik bir klinik
vaka olarak incelenmeye değer bulduğum, akademik kariyeri Profesör olan bir
genel başkan yardımcısı ve parti sözcüsünün İstanbul’daki bir ciğercide çekilen
Bilal Erdoğan’ın fotoğrafı ile basın toplantısı yapacak kadar gözü dönmüşlüğü
ve aynı fotoğrafın bugünlerde Rus medyasında Erdoğan ailesi ile DAEŞ
işbirliğinin kanıtı olarak kullanılmakta olduğunu görmek, “yerli”lik
ve “milli”lik adına saç baş yolduran akıl tutulması örnekleri
olarak arşivlerdeki yerini alacaktır.
Dün
yazdım; CHP içinde henüz aklını kiraya vermemiş olan –cılız da olsa- itirazlar
gelmiyor değil. 5 Aralık günü basına yansıyan küçücük bir haber vardı; “CHP Milletvekili Mustafa
Balbay düzenlediği basın toplantısında, Rusya’nın, ‘Türkiye’nin petrol
kaçakçılığı’ iddialarını akıl dışı olarak değerlendirdi. Balbay, ‘İster
Putin olsun, ister Obama olsun, hiç kimse Türkiye’nin onuruyla oynayamaz. Başta
Sayın Cumhurbaşkanı ve ailesi olmak üzere, kimi kişilerin petrol kaçakçılığı
yaptığı iddiasına -ki kabul edilemez- yanıt verme konusunda elimizi
güçlendirmekte midir, zayıflatmakta mıdır?” ifadesiyle CHP yönetimine
rağmen doğru tarafta durabileceğini gösterdi.
Bir
başka CHP’li, CHP Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen, Micro Blog Sitesi Twitter
hesabı üzerinden Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i eleştirdi ve “Putin
zırvalamaya başladı. Rus devlet başkanının üslubu son derece rahatsız edici. Tam
bir asyalı kafa. mahalle kabadayısı ağzı. Yazık…” dedi. Bu da
kayda değer bir başka çıkış..
Tüm
bu yaşananlar hafızalarımızı kurcalarken aklıma takılan bir konuyu paylaşmak
isterim:
ABD’nin
Yahudi kökenli eski dışişleri bakanı, hem akademisyen hem de teoriysen olan
diplomatı Henry Kissinger’a emekliye ayrılmadan önce aktif görevde iken, “Amerika,
nasıl bu kadar güçlü olabildi?” diye sorulduğunda verdiği cevap,
doktora tezlerine konu olabilecek potansiyeli olan bir değerlendirme. Kissinger
diyor ki; “Biz Amerika olarak neden güçlüyüz biliyor musunuz?
Bizler Amerika olarak içimizdeki vatan hainlerini çabuk etkisiz hâle
getiririz… Dünyanın birçok ülkesindeki vatan hainlerini de kahraman yapar,
onları ülkelerinde önemli yerlere getiririz.”
Bu
teorinin pratiğe indirgendiğinin en açık kanıtı, son birkaç yıl içinde kimi
siyasi partilerimizin maruz kaldığı projelerle şekillenen siyasi yönetimlerin
tepe kadrosunda yer alan lider kadronun sık sık ABD seyahatlerindeki siyasi
temaslarında CİA güdümlü olduğunu tüm dünyanın bildiği lobilerle buluşmaları ve
kimi enstitü adı verilen kamplardaki konfreranslarla gerekli misyon ve
motivasyonun enforme edildiği gerçeği karşısında, bu lider kadronun Amerika
Birleşik Devletleri ile bazı Avrupa Birliği üyesi devletlerin önde gelen gazete
ve televizyonları tarafından nasıl parlatıldıklarını unutmamak lazım. İletişim
çağının tüm imkanlarına sahip bu desteğin içeriye yansımalarını da halkın
dimağına zerkedecek gönüllü ve yeminli kanalların varolması ve işbirlikleri de
işin kaymağı..
Burada
şu kanaatimi de not etmem gerek; kimseye “hain” demek için
elimizde dişe dokunur veri yok. Onun için yazıya konu hiçbir siyasi figüre “hain”
demiyorum. Sadece Henry Kissinger’in kriterlerini aklımızda tutarak olayları ve
insanları değerlendirmek gerektiğini hatırlatıyorum. Son yıllarda, yaşadığımız
tüm kritik olayların ya öncesinde ya da sonrasında siyasi liderlerin üst
çekirdek kadroları ile beraber ABD, İngiltere ve Almanya’ya gerçekleştirdikleri
çoğu gizemli ziyaretler midemi bulandırıyor.. o kadar.
Yarın
CHP’nin kısmi tavır değişikliğini irdeleyip konuyu şimdilik noktalamak
istiyorum.
Devam
edecek…
Yorumlar kapalı.