13
Kasımda Paris’te yaşanan canice katliamın, göz göre göre geldiğini
düşünemeyenlere göndermelerde bulunduğum iki yazıma (Paris’i vuran
bumerang.., Açıksöz, 16 Kasım 2015 ve Paris’te ‘Soğuk Savaş’
izleri, 17 Kasım 2015) tepkiler aldım. Sanki o terörist saldırıya
olumlu bakıp, için için “oh ne iyi oldu Paris’in yanması”
duygusunu yansıttığım gibi çarpık bir yorumla ortaya konan bir tepki.
Oysa
her iki makalemde de ifadesini bulan asıl duygu, sebep-sonuç ilişkileri bağlamında
bir sonuç değerlendirmesi içeriyordu. Elbette hiçbir insan, dini, dili, ırkı,
milliyeti ne olursa olsun böyle alçakça bir ölümün öznesi olmamalı. Bu
evrensel/insani bakış açımızı birkez daha tespit ettikten sonra, Fransa’nın
özgeçmişinden bazı tarihi kesitleri de hatırlamadan edemiyor insan.
Bir
: 1789 Fransız ihtilalinden bugüne hürriyet, eşitlik, adalet konusunda
bayraktarlık iddiasında olan Fransızların, içinde bulunduğumuz 21’nci yüzyılda
bile, halen eski sömürgeleri olan ama şimdi bağımsız olduğu Birleşmiş Milletler
üyeliği ile tescilli Afrika’daki Benin,
Burkina Faso, Gine, Fildişi Sahili, Mali, Nijer, Senegal, Togo, Kamerun, Orta
Afrika Cumhuriyeti, Çad, Kongo, Ekvator Ginesi ve Gabon’dan yıllık 500 milyar
dolar (beşyüzmilyar dolar) sömürge vergisi/haraç aldığını bilelim. Afrikadaki
fiili sömürgeyi bıraktığını söyleyen Fransa, o ülke bütçelerinin yüzde 85’ini,
sömürge döneminde işgal altına tuttuğu ülkelerdeki imar ve altyapı bedeli
olarak sömürmeye devam ediyor.
İki
: Önceki yazımda da kısaca değindim; 30 yıldır Türkiye’nin tüm
enerjisini emen PKK terörünün en büyük hamisi Fransa’dır. Cumhurbaşkanı
Hollande Paris saldırısından birkaçgün önce terör örgütü PKK’nın Suriye kanadı
olan PYD’nin Eş başkanı Asya Abdullah ile YPJ’nin komutanı Nesrin Abdullah’ı
Elysee Sarayı’nda üniformalarıyla kabul etmişti. Görüşmede Hollande’dan silah
ve lojistik destek isteyen teröristlerin görüşme sonrası basına yaptığı
açıklamalarda Hollande ile görüşmelerinden büyük memnuniyetle ayrıldıklarını
dile getirmişlerdi. Bu görüşme’nin uluslar arası skandal boyutu henüz yeterince
tartışılmamışken bu kez, Türkiye’nin arananlar listesinde yer alan KCK Yürütme
Konseyi Üyesi Zübeyir Aydar, Fransız Ulusal Meclisi’nde konferans verdi.
Kürdistan Ulusal Kongresi, Demokratik Birlik Partisi ve Fransa Demokratik Kürt
Konseyi adlı örgütlerin organize ettiği konferansa, Aydar’ın yanı sıra PYD Eş
Başkanı Salih Müslim ve HDP İstanbul Milletvekili Garo Paylan da iştirak
etmişti.
Tabi
başka şeyler de hafızalardaki yerini koruyor. Yaşı müsait olan okurlarım
hatırlayacaklardır; 90’lı yıllarda –eski Türkiye’nin acizliğini de iyi
kullanarak- Fransa Cumhurbaşkanı Fransuva Mitterand ve karısı Daniel Mitterand,
Türkiye’ye karşı korkunç/azgın terör estiren PKK’nın her zemindeki en büyük
hamileri idiler.
Türkiye’ye
karşı savaşan bir başka azılı terör örgütü DHKP-C’nin lideri Dursun Karataş
ölünceye kadar Paris’te en üst seviyede korunup el üstünde tutuldu.
Terörü
ve terör zeminini Türkiye gündeminden çıkarmak üzere Aralık 2012’de dönemin
Başbakanı Recep Tayip Erdoğan’ın tüm siyasi risklerini üstlenerek başlattığı Çözüm
Süreci’ne ilk darbe, Ocak 2013’te
Paris’in göbeğinde PKK’nın üst düzey üç kadın yöneticisinin katledilmesiyle
vuruldu. Ve bu cinayetler aradan geçen üş yıla rağmen bugüne kadar aydınlatılmadı,
failler bulunmadı.. (aydınlatılamadı, failler bulunamadı değil).
PKK
Fransa ilişkilerine bir not daha; geride bıraktığımız aylarda Alman-Fransız
ortak kanalı ARTE’de PKK terör örgütünün bir belgeseli yayınlandı.
Belgeselde, PKK teröristleri sanki bir insan hakları derneği üyeleriymiş gibi
masum, özgürlük savaşçısı kahramanlar
olarak izleyiciye sunuldu.
Devam
edecek…
Yorumlar kapalı.