WikiLeaks ile bizim yazılı medyanın bir kanadı arasında sanki bir model ortaklık kurulmuş gibi düşünmek belki de çok uçuk bir düşünce olmayabilir. Türk medyasının iki aykırı gazetesi Taraf ve Yeni Akit gazetesinin son yıllarda peş peşe deşifre ettikleri Türk derin devletinin kirli çamaşırları ile Askeri vesayetin bir kanadından beslendiği iddialarının ağırlıklı olarak yer aldığı Ergenekon davasına dayanak teşkil eden darbe ve eylem planları, lahika, muhtıra vb birçok kumpasa ilişkin belge, doküman, bilgi notu, kroki gibi materyalle WikiLeaks’in “Sızıntı”ları arasında, hedef benzerliği perspektifinden bakıldığında göze ilk çarpan ortak yön. Birbirlerine aykırılıkları üzerinden bir değerlendirme yapıldığında ise belki şu tespiti yapmak doğru olur; bizdeki belgeler yine bizi hedef alan asker, siyaset, yargı, medya, iş dünyası, mafya gibi farklı kesimlerden devşirilmiş bir kümelenmenin/odaklanmanın marifetleri iken, WikiLeaks’e konu olan materyalin odak noktası Amerikan diplomasisi.
WikiLeaks’in yüzbinlerle ifade edilen gizli dokümanlarından 8 bin kadarının(7918) Türkiye’nin son 7-8 yılına ait olduğu ifade ediliyor. Her yıla ortalama 1000 dokümanter not ve daha da basite indirgediğimizde her günümüze ilişkin yine yuvarlak bir hesapla 3 bilgi notu, rapor, belge veya adına ne derseniz deyin, Amerikalı diplomatların Türkiye üzerindeki çalışmalarının ürünü olarak kendi devletlerine bildirdikleri anlaşılıyor.
Şu ana kadar servise konan belgeler tasnif edildiğinde; Ankara’nın dış politikasının altında ne yatıyor, İran konusunda Erdoğan’ı geri döndürme çabası, İktidardaki ilk iki yılın ardından Erdoğan ve Ak Parti, Gates ile Gönül’ün görüşmesi, İran’la anlaşmaların Erdoğan’a prim yaptırdığı, Kabine değişikliği bağlamında Erdoğan’ın odağında Gül’e ilişkin düşünceler, Arınç’a suikast iddialarıyla ilgili bilgi talebi, Ak Parti’nin kapatılacağına yönelik iddialar, İsrail’in sorunların kaynağını Erdoğan’a bağlaması, Türk dış politikasındaki çok yönlülük, Türkiye-İran İlişkileri, Türk ordusu ve demokrasi, Akıntıyla sürüklenen Türkiye’deki eksen kayması tartışmaları, Burns’un Sinirlioğlu’yla görüşmesi, Erdoğan’ın Washington ziyareti, Ak Parti’nin bölünmesi üzerine üretilen senaryolar, İran’da kara para aklayanlar, Vershbow ile İsrailli yetkililerinin görüşmesi gibi çok farklı alanlarda, farklı başlıklar altında kimi ciddi, kimi ciddiyetten uzak magazinel anlayışla, kimi hasmane ve manipülatif düşüncelerle, kimi sokak dedikodusundan devşirme ve kimi de ajan gazetecilerin rutin görünümlü çalışmalarından elde edilip derlenmiş diplomatik ciddiyetten ve nezaketten uzak bir bilgi yığını ile karşı karşıyayız.
Belgelerin servise konması ile bir çok çevrede heyecan uyandıran bilgi notları aslında malumun ilamından öteye gidemiyor. Örneğin Amerikalıların PKK’ya yardım ettikleri, Rus devlet mafya konsorsiyumunun PKK’ya silah sattığı, Avrupadaki PKK para kaynakları.. vs. Bunlar zaten bilinen ve kahvehane köşelerinde bile konuşulan konular değil mi? Otuz yıla yakındır, Güneydoğuda askerliğini yapıp terhis olan Mehmetçiğin anlattığı hatıraları arasında sanki doğalmış gibi ifade ettiği Amerikan menşeli silah ve mühimmat, İtalyan yada Alman menşeli mayın, Rus malı Dokça Uçaksavar, Nike vb marka dağcı botu gibi daha sayılabilecek nice lojistik destek herhalde Kandil Dağında üretilmiyor, bunu birileri temin ettiğini söylemek için ne WikiLeaks’in “Sızıntı”larına, nede dahi veya falcı olmaya gerek yok. Sokaktaki insanın feraseti bile, mutlak doğuyu teşhis ve tespit ederken, bu “Sızıntı”lar olsa olsa, olayların ve olguların teyidini sağlamada referans alınabilir diye düşünmek herhalde en doğru mantıki yöntem olsa gerek.
WikiLeaks’in servise koyduğu tüm çalışmalarının masum, fisebilillah olduğunu kabul etmek mümkün olmayacağına, amacın salt gerçeklerin deşifre edilmesinden ibaret olmayacağına göre; bu hizmetin neyin karşılığı ve niçin olduğunu, hedefini, dayandığı ve beslendiği kaynağı, CIA, MOSSAD, MI5, Rus, Alman ve Çin gibi ülkelerin istihbarat örgütleri ile bağlarına dikkat edilmesi aklın yolu. Bunların doğrudan deşifre edileceğini bekleme safdilliğini bir kenara koyup, abartılı komplo teorilerine itibar etmeden satır aralarını doğru okuyacak, serinkanlılıkla analiz edecek, yaşanmış ve yaşanmakta olan olgularla arasındaki illiyet bağını kuracak değerlendirmeler yapılmadan doğru bir sonuca ulaşmamız mümkün olmaz diye düşünüyor ve tüm bu “Sızıntı”ları bu perspektiften okuyup değerlendirmekten yanayım. Buna internetin, devlet ilişkilerini şeffaflaştırma olgusu olarak bakılması kadar, devletler arası ilişkileri bulanıklaştıran bir kirletme atağı olarak bakmakta mümkün.
Yorumlar kapalı.