Dün bu köşede “Kurmay Zeka”nın iflas ettiğini irdeleme çalışmış ve gelinen son noktayı, gazeteci Mehmet Ali Birand’ın 31 Ekim 2010 tarihli “TSK, BAŞKOMUTANA REST ÇEKTİ” başlıklı yazısının girişinden alıntıladığım, Genelkurmay Başkanı ve dört kuvvet komutanının, Cumhurbaşkanı Gül’ün davetine “seni tanımıyorum” anlamına gelen yaklaşımını paylaşmıştım.
Bu noktada durup, yeniden düşünmenin, gelecekte karşılaşılabilecek muhtemel krizlerde kurumlar arası güven zedelenmesinin doğuracağı zafiyetleri, herkes soğukkanlılıkla düşünmek zorunda.
Geçmişten bugüne yaşanan onca krize rağmen, hemen herkesin üzerine titrediği, söz söyletmediği bazı değerler kümesi vardır ki bunlar devletin tekliği, Cumhuriyetin vazgeçilmezliği ve ister parlamento tarafından seçilsin ister halkın oyları ile seçilsin meşru Cumhurbaşkanın dayanağını Anayasadan alan iradesini tartışma konusu yapamazsınız. Bu iradeyi beğenir yada beğenmezsiniz, sever veya sevmezsiniz bu ayrı konu. Ama o makamın meşruiyetini tartışma konusu yaparak, meşruiyetini tartışma zeminine çektiğinizde, devletin başı olan, askerin de başkomutanının konumunu zafiyete uğratırsınız. Bu zafiyetin sınırlarımız içinde kalmayacağını, küreselleşen dünyadaki konjoktürel konumumuzu sarsacağını, ülke ve millet menfaatlerine geri dönülmez zararlar vereceğini de ortalama zeka sahibi sıradan her vatandaş bunu rahatlıkla düşünür ve algılar.
Bu algıyı en geniş ve derin anlamıyla içine sindirmesi gereken kurumların başında da asker gelir. Asker de, bu devletin devlet başkanı olan başkomutanının emrinde çalışmak, verilen görevleri yerine getirmek, onun iradesini tartışmasız uygulamak için vardır. En ilkelinden en modernine hiçbir devlet anlayışında iki başlılık yoktur. İki başlılık devlet içinde devlet adacıklarının oluşmasına zemin hazırlayan kaosun eşik noktasıdır ki, bu eşik aşıldığında Üniter devlet yapısı ile bağdaşmayan her türden federasyonlara, konfederasyonlara, otonom bölgecilik gibi oluşumlara kapı aralamış olursunuz.
Bu tehlikeyi sezemeyen TSK karargahının 29 Ekim Cumhuriyet resepsiyonu davetini reddetmesini bu açıdan çok tehlikeli ve sakıncalı bulduğumdan “Kurmay Zekanın İflası” kanaatine vardım. TSK, Cumhurbaşkanının davetini reddetmekle “Onların Türkiye’si” ve “Bizim Türkiye’miz” ikilemini ortaya koymuş, bir bakıma başkomutanına karşı –üstü örtülü de olsa- bayrak açıp isyan etmiştir. Bu yersiz ve sebepsiz isyanın gerekçesindeki basitlik TSK’ya yakışmamıştır ve TSK’nın buna hakkı da yoktur. Nitekim Türkiye Cumhuriyetinin üniter yapısının korunması konusundaki duyarlılığı bilinen TSK’nın bu tavrı, tüm siyasi odaklarda, medya çevrelerinde, akademik camiada ve kanaat önderi aydınlar arasında yankı bulmuş ve büyük çoğunluk tarafından reddedilmiştir.
Cumhurbaşkanının başörtülü eşinin elini sıkmamak için daveti reddetmek, laiklik konusundaki hassasiyetleri en üst noktada olan kesimler tarafından bile kabul edilebilir bir tavır olarak görülmemiştir. Sivil siyasetin güçlü aktörlerinden biri olan CHP’nin Genel Bakanı Kılıçdaroğlu’nun bile “Askerin davete gitmesi gerekir” diye kanaat ve temenni ifade ettiği bir pozisyonda TSK’nın “Kurmay Zeka”sı açığa düşmüştür. Bu tavrın artçıları ne olacaktır, bunu bize zaman gösterecek. Ancak bugün söylenebilecek şey; görünen manzara ne Türkiye Cumhuriyetine nede dünyanın en güçlü orduların biri olma iddiasındaki TSK’nın Karargahına yakışmamıştır.
Bizde Cumhurbaşkanı yalnızca sembolik bir devlet başkanı değil, devletin tüm kurum ve kuruluşları üzerinde güçlü yetkilerle donatılmış olmanın doğal bir parametresi de anayasa’ya göre Türk Silahlı Kuvvetlerinin de “başkomutan”ı sıfatını taşıyor. Devlet başkanı ve “başkomutan” sıfatıyla TSK’daki üst rütbedeki tüm atama ve terfilerde son imzayı atan o. Sistemin akışı içinde “başkomutan” olarak savaş dahil askerlerin her konuda talimat alacakları mercide o. Çankaya’daki resepsiyonu protesto eden hiçbir komutan, kararnamesindeki imzayı protesto etmedi. Biri çıkıpta “Sizin eşiniz türbanlı, Çankaya Köşkü’ne de türbanlı çıktı. Ben sizin imzanızla terfi ve atanmayı içime sindiremiyorum; sizden önceki rütbemde kalıp görevime devam edeceğim” demedi. Şimdi yaşananlar size de garip gelmiyor mu; atama ve terfilerinde imzası olan Cumhurbaşkanının bu konudaki iradesini ret etmeyen karargah mensupları Cumhuriyet Bayramı resepsiyonuna katılma davetini “talimat” olarak algılamıyor ve rest çekip “isyan” ediyor.. ve ben diyorum ki bu “isyan” hareketi, “kurmay zeka”nın iflas ilanıdır. Niçin eski ezberleri unutun dediğimi anlatabildim mi, bilmiyorum.. takdir siz okurların.
Yorumlar kapalı.