“Değişim Direnci ve Arızalı Kafalar”ın son durumunu dün kısaca özetlemeye çalışmıştım. Konuyu biraz daha açmak için gelişen olayları biraz daha yakından incelemek için “aslında ne oldu?” sorusunun cevabını bulmaya kalkıştığımızda, karşımıza çıkan yap-bozun parçalarına bakmak lazım. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın Anayasa Mahkemesine yeni seçilen üyelerin yemin töreninde yaptığı konuşmada, ‘değişime karşı çıkan, çağın nabzını tutmayan statüko’ vurgusuna hemen cevap verme soyunan muhalefet liderleri Kemal Kılıçdaroğlu doğrudan hedef alan Haşim Kılıç’ın 20 Ekim tarihli zehir zemberek açıklaması, gündeme bomba gibi düştü. Kılıç, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendisine yönelik eleştirileriyle ilgili olarak yaptığı o yazılı açıklamada;
“Tekrar ediyorum, halkın iradesini hiçe sayanlar, onun vesayet altında tutulması gerektiğine inananlar, 11 bin hakim ve savcının kararına saygı göstermeyenler, yasak alancılar, hukuk devleti kavramının arkasına gizlenerek insanları susturanlar, farklılıkları hazmedemeyenler, tek düşünce ve tek inanç hayal edenler ile yaşam tarzı dayatanlar statükonun kapsamı içindedirler. Adı geçen genel başkanın bu kapsamdan neden rahatsızlık duyduğu anlaşılamamıştır.”
Kılıç, açıklamasında şu görüşlere yer verdi:
“Kaldı ki, tanımını yaptığım çağdışı kalmış statüko mensuplarına karşı çıkmak için başkan, hakim, hukukçu vs. gibi bir sıfata sahip olmak değil, söylediklerinden çark etmeyen onurlu ve yürekli insan olmaya ihtiyaç vardır.”
“Bu görevi yerine getirirken vicdanımı ve ahlak anlayışımı sorgulama pervasızlığını göstermek hiç kimsenin haddine değildir. Katılıyorum, ahlak sadece hukukçulara değil, siyasetçi de dahil herkes için gereklidir. Yapılan bu saldırılara karşın, her partiye, kurumlara, kişilere eşit uzaklıktaki görev anlayışımı kimsenin vesayeti altında olmadan sürdürmekle kararlı olduğumu aziz milletime duyururum.”
Tam bu açıklamanın yarattığı dalgalanmanın yaşandığı saatlerde asıl büyük sürpriz Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’dan geldi. Yalçınkaya’nın TBMM’ni yok sayan o açıklamasının, TBMM’ni kendi vesayeti altındaki bir sekreterya pozisyonuna indirgeyen ucu açık tehditlerle dolu 20 Ekim tarihli Yargı Muhtırasını hem gündemi ters yüz etmiş, hem de tüm siyasi partilerin başörtüsü problemine çözüm arayışlarını kesintiye uğratacağını sandığı açık ve net bir tehdit cümlesi ile noktalamıştı.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından yapılan açıklamada, ”Dinsel inanç veya dinsel kurallarla doğrudan ilişki ve bağlantı kurularak yapılan düzenlemeler, hem devrim yasalarını, hem de laiklik ilkesini ilgilendirir. Yükseköğretim kurumlarındaki öğrencilerin giyimlerini düzenlerken türban kullanımına dinsel inanç nedeniyle geçerlilik tanımak, kamu hukuku alanındaki bir düzenlemeyi dinsel esaslara dayandırma suretiyle laiklik ilkesine aykırılık oluşturur” denildi.
Yargıtay Başsavcılığı YÖK’ün aldığı “Başörtülü öğrenciler tüm sınavlara başları kapalı şekilde girebilirler” kararına da tepki gösterdi. Başsavcı Abdurrahman Yalçınkaya, başörtüsü serbestliğinin laiklik ilkesine aykırı olduğunu; “Anayasa’ya AYM ve AİHM kararlarına uyulmalıdır” dediği açıklamada “Yasama ve yürütme yargıya saygı duymalıdır” ifadeleri kullandı.
6 sayfalık açıklama aslında son cümlede özetlenmiş, tüm siyasi çözüm arayışları bir tehdide endekslenmişti. İsteyen siyasi parti kendi kaderine boyun eğsin siyasi hayatını sona erdiririm gibi faşizan bir mantıkla kaleme alınan açıklamanın özeti bu idi; “Başörtüsü/Türban serbest bırakılamaz”.
Yalçınkaya’nın kendi vesayetine dayanak gösterdiği Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, siyasi partilerin eylemlerini, devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine aykırı olup olmadığı yönünden soruşturmakla görevli ve yetkili olduğuna işaret ettikten sonra sıraladığı Anayasanın 2., 11., 138. ve 153. maddelerindeki arayışları, kendine haklılık arayışlarının bağnaz saplantılarından öte hiçbir dayanak içermiyor. Kelimelerin kalıplarını siper alıp ruhlarını çürüttüğünün farkında değil. Maddelerden kendince çıkardığı anlamlar, bas bas bağırıyor; “İşte arıza burada” diye.
Yorumlar kapalı.