Dünkü “Heron’lar ihaneti deşifre etti” başlıklı yazımda(19.07.2010), Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesine sızmış hainlerin açığa çıkan ihaneti karşısında Genel Kurmay Başkanlığının ve Genel Kurmay Başkanı Sayın İlker Başbuğun suskunluğunu anlamakta zorlandığımı, ihanetin himayeye mahzar olamayacağını ve mutlaka karşılığını bulunması gerektiğini izah etmeye çalıştım. Bir Türk subayının, PKK’lı teröristlerin zayiat vermesine isyan edip, “Kendi adamlarım çok zayiat veriyor, ya koordinatları değiştirin ya da Heron’ları düşürün” talebi ve bu talebin muhatabı yine bir başka Türk subayınca “Çaresine bakarız” karşılığını bulması ile deşifre olan ilişki, uzunca bir süredir iddia olunan Ergenokon PKK ilişkilerine de farklı bir boyut kazandıracaktır. İddianamelere giren bu ilişkiler ağına en büyük kanıtlardan biri, herhalde bu Heron’larla deşifre olan ve Bugün gazetesinin topluma sunduğu kanıtlar olacaktır.
Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ’un, Ergenekon soruşturmalarının çeşitli aşamalarında kendi personelini aklamak için kendini bazen Meclis başkanı oldu; bazen hükümet başkanı, bazen mahkeme başkanı yerine konuşlandırıp üzerine vazife olmayan her şeye burnunu sokmaktansa şimdi asli görevini hatırlayıp Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesine sızmış düşman işbirlikçisi unsurları temizlemesi gerekir.
Öyle bazı gazetecileri Genelkurmay karargahına çağırıp onlar üzerinden siyaset mühendisliğine soyunmak, devam eden davalar hakkında kanaat açıklayıp, mahkemeleri yönlendirmeye çalışmak Genelkurmay Başkanı’nın vazifesi değil, Onun vazifesi kendi kurumunu tedvir etmek, temiz tutmak ve kendinden sonra geleceklere de temiz bir şekilde devretmektir.
Kendi Genelkurmay Başkanlığı döneminde askeri açıdan pek çok zafiyet, hata, başarısızlık sergilendiğine ilişkin iddialar karşısında konuların üstü örtülmeden, pislikler halının altına süpürülmeden giderayak vatani borcunun eksik bıraktığı yanlarına ilişkin bir açıklama yapması lazım diye düşünüyorum. Başbuğ, kendi personelini aklamak için bunu yapmalıdır. Halkın sorguladığı çelişkiler karşısında, yaşanan bu rezillik kesinlikle açığa çıkarılmalı ki, TSK’nın halk nezdindeki güveni korunabilsin. Aksi takdirde “Bu yapıyla terör sorunu çözülmez” kanaati yaygınlaştığında TSK’nın güvenilirliği yaygın olarak sorgulanma zilletine düşecektir.
Defalarca yaşanan, PKK’lıların onlarca kilometre öteden ağır silahlarıyla birlikte gelip, ellerini kollarını sallayarak sınırı geçmesi ve onlarca askeri şehit ettikten sonra yine ellerini kollarını sallayarak Kuzey Irak’taki kamplarına geri gitmeleri, yüzlerce PKK’lının Heron veya termal kamera görüntülerinin “bunlar çoban” açıklamasındaki absürd durumu, Ordunun döşediği mayınla ordunun Mehmetçiği şehit oluyorsa, artık TSK’nın kendi kendini acilen sorgulaması zamanı geldi. Sayın Başbuğ, Yasamaya Yürütmeye Yargıya hesap sorup talimat vereceğine önce kendi kapınsın önünü temizlemeli, üstüne vazife olmayan konularda hesap sorup emir vereceğine, üzerine vazife olan konularda hesap sorup hesap versin diye düşünüyorum.
Yazımı, bu konuya ilişkin Emekli Binbaşı Şahin Akdoğan’ın bir açıklaması ile noktalamam, işin otoritesi tarafından tespiti adına önemsiyorum. Emekli Binbaşı Akdoğan diyor ki; “Terör sorununun sadece PKK ve Kürt halkı ekseninde olmadığını zaten biliyorduk. Hem bölgedeki dış politikanın gerekleri hem de içerideki bazı yapıların katkısı olmadan terör örgütünün bu kadar zamandır var olabileceğine ihtimal vermiyorum. Zamanında kurulan Çekiç Güç’ün terör bitirme hedefinin uzağında olduğunu, bilakis teröre destek olabilecek hamleler yaptıklarını görüyoruz. Bu yapılanma ne terörü çözebilir ne de Kuzey Irak’taki çıkarlarımızı koruyabilir. Bölgede görev yapmış bir subay olarak, bu tarz bir telefon konuşmasına çok şaşırmadım açıkçası. Bölgedeki istihbarat paylaşımındaki eksiklikler, profesyonel olunmadığını ya da samimi hareket edilmediğini gösteriyor. Bunların kanıtlanması ve sorumlulara yaptırım uygulanabilmesi önemli.” Şimdi iki günlük değerlendirmemizin özünü bir soru ile bitirelim; “Bu hainleri kim koruyor?”…
Yorumlar kapalı.