Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’nde İran’a müeyyideler öngören tasarıya Brezilya ile “hayır” demesi ve Gazze’ye insani yardım götüren Mavi Marmara gemisinde İsrail’in 9 Türk’ü katletmesinin ardından dünyada başlayan Türkiye tartışması Avrupa’da derinleşerek devam ediyor. Bu tartışmaların içe yansımaları ile toplumumuz iki farklı bakış çevresine kümelenmeye doğru itilmektedir. Dışarıdaki İsrail lobi ve propaganda gücüne rağmen Türkiye’ye dönük takdirkar bakış açısı, içerde tam aksine İsrail yanlısı bir söylemle kendi kendimizi küçümseme, kendi topuğumuza ateş etme basiretsizliği seviyesine/seviyesizliğine kadar inmiş durumda. Geçen hafta içinde Avrupa’nın iki önemli yayın organında yer alan analizlerle, aynı günlere denk gelen emekli diplomatlarımızın “monşerler” algılaması üzerinden gerçekleştirdikleri ve bir çok siyasetçi tarafından da farklı tonlarda dillendirilen “eksen kaymaları” tartışmasını karşılaştırmalı olarak değerlendirdiğimizde; bugüne değin Türkiye’nin dünya milletler topluluğu nezdinde omurgalı bir duruş sergilemesi adına adım atmayan, böyle bir adıma temel teşkil edecek söylemin inşasına tek tuğla koymayanların İsrail propagandası etkisindeki omurgasızlığı savunmalarını anlamak, doğrusu mantık sınırlarını zorluyor.
Geçen haftanın öne çıkan dışarıdaki analizlerden ilki, The Economist dergisi editörlerinden David Rennie “Charlemagne” adlı köşesinde, ABD Savunma Bakanı Robert Gates’in hafta içinde söylediği, “Avrupa’nın Türkiye ile bağları artırma konusundaki isteksizliğinin Ankara’yı Doğu’ya doğru ittiği” yönündeki sözlerine atıfta bulunduktan sonra Amerikalı Demokrat siyasetçi Howard Dean’in de Avrupalı siyasetçilerin, ülkelerinde artan yabancı düşmanlığını hesaba katıp aşırı sağ oylar kaybetmemek için Türkiye’ye imtiyazlı ortaklık önerdiği görüşünde olduğuna işaret ediyor ve “Bir kere Robert Gates, Avrupa’ya Türk diplomasisinin Doğu’ya kayışıyla mücadele etme çağrısı yaparken, AB üyeliğiyle Washington’un Ortadoğu politikalarına destek vermek aynı şeymiş gibi gösterme riski alıyor. Sonuçta bazı Avrupa ülkeleri, şu anki İsrail hükümetinden hoşlanmıyor ve İran’a müeyyideler konusunda da ikna olmuş değil. Batı karmaşık bir blok.” yorumunu yaptı.
İkinci analiz Financial Times gazetesinde yayımlanan makalelerde ABD basınına sirayet eden “Türkiye Doğu’ya dönüyor” ön yargısından çok belki Türkiye’yi daha derinden anlamanın gerekliliğine vurgu yapıyor. Yapılan analizin özünde “Batı’nın henüz Türkiye’yi kaybetmediği” ancak, Türkiye’nin artık, yumuşak başlı, ricacı bir ülke olmadığı, halbuki Avrupa ve ABD’deki pek çok kişinin Türkiye’nin ebediyen böyle kalmasını umduğu vurgulanıyor. “Batı, Türkiye’ye masada daha uygun bir koltuk sunmalı” başlıklı makalede Batı’nın hor davrandığı Ankara’nın bölgesinde ilişkilerini tamir ettiği ve kendisini bölgesinde göstermek için ekonomik ve diplomatik fırsatlardan yararlandığına işaret edildikten sonra Türkiye’nin BM’de İran oylamasında “hayır” demesini eleştiren Robert Gates’in hata yaptığını ifade ediyor. Hele gazetenin bu bağlamda dile getirdiği Türkiye’nin artık kendi menfaatleri, fikirleri ve doğruları olduğunu vurgusunu “Birçok Amerikalı ve bazı Avrupalılar için bu, sinir bozucu olmaktan da öte bir durum. Hayal ettikleri Türkiye, hep kendilerine borçlu olan ve Batı masasında verilecek herhangi bir sandalyeye minnettar bir Türkiye’ydi. Tabii işin ironik yanı, bu yeni, kendine güvenen Türkiye’nin daha önceki uysal haline kıyasla Batı’ya verebileceği daha çok şey olması. Bu haliyle Ortadoğu ve Müslüman dünyasında daha çok itibarı var. Batı’nın gerçekten kaybetmemesi gereken Türkiye işte bu.” sözleri ile bizim iç kamuoyuna yansıtılmak istenen “eksen kayması” polemiği hiçte eksenin bizatihi merkezinde yer alanların bakışı ile örtüşmüyor.
Yarın bu konuyu biraz daha farklı boyutları ile değerlendirmeye devam edeceğim. Belki böyle bölük/pörçük bilgi dağınıklığı gibi algılansa da, konunun içerdiği çetrefillik, ancak etraflıca elde edilebilen bulguların ortaya konması neticesinde netlik kazanacaktır. Esenlik dileklerimle selam ve sevgiler…
Yorumlar kapalı.