İki gündür yazdığım “Havadaki Bumerang” ve “Bumerangın Gidişi”nden sonra bugün konuyu noktalamak üzere, şimdilik söyleyeceklerimi tamamlama dileği ile işte son notlarım;
Genelkurmayın önce “kağıt parçası” dediği, ancak şimdi kerhen de olsa o belgeyi belge olarak kabullenme zorunda kaldığı açıklama ve açıklamanın sonundaki tehditvari “Herkesin; soruşturmanın gizliliği ve masumiyet ilkelerine saygılı olmasını, bu bağlamda sorumlu hareket etmesini ve yargı sürecinin sonucunu sabırla beklemesini bir kez daha hatırlatmakta yarar görülmektedir” ifadelerine dikkat çekerek soruşturmanın gizliliğini ihlal ve adil yargılamayı etkileme ile ilişkilendirilemeyecek analizimizi sürdürürsek;
TSK içinde gelenekselleşmiş(!) cuntacılık virüsünün hep varolageldiğini biliyoruz ve bu çatı altındaki sığınaklarının giderek deşifre olduğunu da bu süreç bize gösterdi. Sıkıntı, Dün Org.Hilmi Özkök’ün, bugün Org.İlker Başbuğ’un karşı karşıya bulunduğu kaotik durumun öyle akamdan sabaha tasfiye edilemeyecek karmaşık yapısı. Bu sıkıntı, eminim sağduyulu bir şekilde zaman içinde çözüm mecrasını bulacaktır.
Asıl tehlike ideolojik geleneklerinin doğal uzantısı olarak ajitasyon yapan tahrikçi rol modellerin bürokrasi, yargı, siyaset üçgenindeki etkin kışkırtıcılıklarının önlenememesinde.
Burada durup tüm bu düşüncelerimizi özetlemek gerekirse, çok uzaklara gitmeden toplumda derin endişe doğuran son iki yılımızı gözden geçirdiğimizde, siyasi muhalefetin arka bahçesinde saklı güçlerle işbirliği içinde geliştirdiği politik argümanlara, örneğin Ergenekon, Balyoz, Kafes, Ayışığı, Sarıkız, Eldiven, Güneş kodlu tüm darbe planlarında cuntacılardan yana saf tutan medya, bürokrasi ve siyaset adamlarının buluştuğu tek ortak payda, kendi elleriyle düşman bildikleri halk iradesine fırlattıkları bumerangın dönüş yolunda olduğunu ve birgün gelip kendilerini vuracağını görmüş olmaları değil mi? Bence, havadaki bumarangın dönüş yolunda olduğunu açık açık gördüler; tüm çabaları kendilerini kurtarmak. Demokrasiye panzehir olarak darbelerden medet ummalarını başka nasıl izah edebiliriz ki?
Demokratik siyasal hayatımızı kesintiye uğratan 1960 ihtilalini, 1971 muhtırasını, 1980 İhtilalini, 1997 Post Modern Darbesini ve son olarak 2007’deki e-muhtırayı bazen içinden bazen kenarından yaşayan eski Ana muhalefet liderinin o günlerdeki son demeçlerine baktığımızda, kullandığı argümanlarla ihtilalcilerin kullandığı argümanlardaki birebir örtüşme çok düşündürücü. “Anayasa değişikliğini hükümet iki nedenle isteyecektir. Kendine göre hukuk, mahkeme, adalet isteyecek. Hukuku tamamen teslim almak için isteyecektir. İkincisi de askeri dövmek için” sözlerindeki kışkırtıcılığı başka türlü izah etmek mümkün değil.
Yorumlar kapalı.