Veli;
Allah’ın sevgili kulu manasına kullanılır. Allah’ın sevgili kulu olmanın iki
özelliği vardır. Birincisi sağlam bir iman, ikincisi de takva yani Allah’a
karşı gelmekten sakınarak Allah’a saygı duymaktır. Takvanın boyutları herkes
için farklıdır. Veli olmak için keramete sahip olmak gerekmez. Nice veliler
vardır ki, insanlar tarafından bilinip müşahede edilmiş olan bir kerametleri
yoktur.
“Biliniz
ki Allah’ın dostlarına hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de. Onlar
iman etmiş ve Allah’a karşı gelmekten sakınmış olanlardır.” (Yunus. 62.63)
Velilerin
kerametleri aklen ve naklen mümkündür. Nakli delil olarak şunlar vardır.
Süleyman
Aleyhisselam’ın ashabından birisinin, Belkıs’ın tahtını uzak bir diyardan, çok
kısa bir sürede getirmesi. Kur’anda Yüce Allah şöyle bildiriyor:
“Kitap ilmine sahip birisi “gözünü açıp
kapamadan ben onu sana getiririm.” Dedi.
Süleyman tahtı yanı başında kurulmuş gördü….” (Neml. 40)
Hz
Ömer zamanında, İran’ın Nihavent bölgesinde ordu kumandanı Sâriye savaşta
idi. Hz Ömer Medine’de Cuma Hutbesinden
“Ey Sâriye dağı arkana al” diye bağırdı. Sâriye, Hz Ömer’in hitabını duyarak
ordusunu dağa yaslandırdı. Bu olay pek çok sahabe tarafından rivayet
edilmiştir.
Akli
delil: Allah’ın bir Salih kuluna olağan dışı bir şey lütfetmesi, O kulun,
Allah’a karşı daha imanlı ve ihlâslı olmasına sebep olacaktır. Bu ise Allah’ın
Salih kullarına bir lütfüdür.
Ancak
mucizelere tek tek inanmak vaciptir. Kerametlere ise toptan inanmak vaciptir.
Tek tek her velinin anlatılan kerametlerine inanmak gerekli değildir. Çünkü bu
konuda hakikat olan ile uydurulmuş olanın arasını ayırmak mümkün değildir.
Asırlardan
beri veliler hakkında yazılı ve sözlü o kadar çok kerametler anlatılmıştır ki,
bunların ne kadar doğru olduğu belli değildir. Hem başta gördüğümüz gibi,
sağlam ilim edinme yolları arasında dilden dile dolaşan menkıbeler yoktur. “Vardır bir hikmeti” diyerek bazı ilme ve de zamanın
şartlarına uymayan, kitabi bir delile dayanmayan, bilgilerin hayatın temel
kuralları gibi algılanıp uygulanması İnanç prensiplerinin gelenekler içerisinde
eriyip geleneklerin iman esasları gibi algılanmaya başlanması. İslam Dininin
ilk devirdeki dinamiklerinin yok olup gitmesine sebep olmaktadır.
Hz
Peygamberimiz zamanında ve ondan sonraki birkaç asırda, dindarlık ferdi idi.
İnsanlar ferdi olarak dindar yaşamakla beraber, İslam’ın çok önem verdiği irade
hürriyetinden uzak değildiler. Daha sonra dindarlık müesseseleşti.
İnsanların
fikirleri olup da eski olan her şey güzel ve vazgeçilmez değildir. Yeni
olan her fikir de çirkin değildir. Yeni fikirler vardır, bugünün düşünce
yapısında ufuk açıcıdır. Bu konudaki ölçü
Allah’ın kitabı ve salim akıldır.
Tarih
boyunca insanoğlu, ölenlere karşı farklı duygu ve inanışlar içinde bulunmuş,
kimi atalarının ruhlarına sığınırken, kimi de, dirilerin dünyasının ölülerle
ayakta durduğuna, ölülerin bu dünyada geniş tasarruf sahibi olduklarına
inanarak, onlara tapınmaya varan davranışlar içerisine girmiştir.
Bir
Müslüman ölüsüne de dirisine de saygılı davranır. Dua edecekse, Allah’a dua
eder. Her şeyi yaratan Allah’ın izni olmadan kimseden fayda olmayacağına
inanır. Ölmüşlere dua eder, ama istimdat etmez. Çünkü kıldığı namazlarının her
rek’atinde; “Allah’ım yalnız sana kulluk
eder ve yalnız senden yardım beklerim.” Demektedir.
Yüce Allah şöyle buyuruyor. “Allah’ın insanlara
açacağı herhangi bir rahmeti tutup hapseden olamaz. O’nun tuttuğunu O’ndan
başka salıverecek olan da yoktur. O, üstündür, hikmet sahibidir. Ey İnsanlar!
Allah’ın nimetini hatırlayın. Allah’tan başka size gökten ve yerden rızık
verecek bir yaratıcı mı var? O’ndan başka Tanrı yoktur. Nasıl oluyor da
tevhidden küfre çevriliyorsunuz?“(Fatır Suresi. 2)
Evliyanın
kerameti haktır. Ancak Keramet Allah’ın yaratması ve izni iledir. Allah’ın
insana verdiği en önemli nimet akıldır. Dinimiz de akla mutabıktır. O halde bir
konu hakkında “Bunu benim aklım almıyor ama filan böyle demişse doğrudur
“düşüncesini sorgulamamız lazımdır. Son zamanlarda “falanca rüyasında böyle
görmüş” gibi ifadelerle bile itikada dair konularda ahkâm kesildiğine şahit
olunmaktadır. Hâlbuki rüya bilgi edinme yolu değildir kişinin kendisini bağlar.
Mucizeler
peygamberlere aittir. Kerametler ise velilere aittir. Mucize peygamberlik
davasının ispatı sırasında olur. Keramette ise böyle bir ispat yoktur. Şayet
bir kimse veli olduğunu ispat etmek için, keramet göstereceğini söylese derhal
kâfir olur. Gerçek veliler bu sebepten dolayı kendilerinden sadır olacak
herhangi bir kerameti gizlemek için aşırı gayret sarf etmişler, hatta bunu ayıp
bir şeyin izharı gibi düşünmüşler.
Velilerin
kerametleri, ümmeti oldukları peygamberlerin mucizeleri olarak kabul edilir.
Kerametin kevni olanı olduğu gibi, ilmi olanı da vardır. Hatta ilmi keramet,
kevni kerametten üstündür.
Kerametlerin
en azından bazılarının benzeri, zaman içinde, ilim sahiplerince yapılabilir.
Yani kerametler sünnetullah’ın değişmesi değil, insanların o gün için bilmediği
bir kolaylığın ve bilginin Allah tarafından kula ikram edilmesidir. Onun için
her devirde velilerin kerametleri değişik türden olabilir.
Muhsin ÖZDEMİR
Yorumlar kapalı.