Ramazan- Şerif geldiğinde
minarelerden hocalarımız merhaba kasidelerini söylüyorlardı. Merhaba
kelimesinin bir anlamı vardı tabi ki. Merhaba bizdensin demekti. Yani benim
ailemden, benden bir parçasın, rahat et, hoş geldin ve hoşça kal demekti.Evimi
kendi yurdun gibi bil. Sıkılma, daralma hoşça kal…gibi manaları yüklemekti aslı
itibarıyla.
İşte ramazan-ı Şerif ayı geldi.
Şimdiler de ise gitmeye niyetlenmiş. Elbette bize de hoş gelmişti ve evimizde hoşça
kalmıştı. Şimdi gidiyor. Giderken de içimize, ocağımıza farklı duygular salarak
gidiyor. Ne iyi etmişte gelmişti. Evimiz, sokağımız, çarşımız ve pazarımız,
ruhumuz ve gönlümüz ramazanlaşmıştı. Tam da alışmıştık. Her yerde Ramazan-ı
Şerifin izleri görülüyordu. İnsanların yüzlerinde safiyâne parlaklık, cadde ve
sokaklarda bir başka selam esintileri, mukabele ve teravihler… Ne de hoş
gelmişti Ramazan!
Evlerimizde Kur’an-ı Hakimin
sesleri duyuluyordu. Gece seher vakitlerinde kalkmış, istiğfar eden müminlerin
zikirleri, sahurla seheri yaşayan müminlerin, iklimiyle gönülleri aydınlatan
müminleri vardı. Ramazan, şimdi gidiyor. Ne de garip hisler bırakarak gidiyor!
Oruç tutanlar, bu rahmet ikliminde (evvel emirde) rahmet deryasına daldılar. Akabinde
mağfiret ikliminde bağışlanmanın hazzını yaşadılar. Şimdi, azat ikliminde
hürriyetin, günahsızlığın, safiyetin, arınmışlığın zirvelerini yaşıyorlar.
Hafifledi Müslümanlar. Fazlalıklarından kurtuldular. Ağırlıklarından
kurtuldular ve ruhları bir kuş tüyü kadar hafif oldu.
Evet, ramazan-ı Şerif, mübarek ay
gelmişti ya evin ulusu safranın başköşesine kurulmuş, etrafında diğer aile
bireyleri, herkes büyükevin sahibinin müsaadesini bekliyorlar. Birden evin
ulusu ellerini açtı ve dua zamanı yavrularım dedi. Ve bütün ev halkı
ramazanlaştı ve dua zamanı dediler. İftarı beklerken hem ellerini ve de hem
gönüllerini yüce Yaratan’a açtılar. İstediler, hem kendi adlarına ve hem de
diğer kardeşleri adına. Sonra minarelerde evvela ışık yandı sonra bir nida
gökleri delercesine “Allah-ü Ekber” Anladı ev halkı en yüce olan ev sahipleri “buyur”
demişti. Ve az önceki tüm yasaklar kalktı ve cümle ev halkı buyurdular. Ramazan
mektebi eve ve evhalkına edebi öğretmişti. Öğrendiler Ramazan okulundan hem
edebi ve hem de sabrı.
Evimize Ramazan geldi. Mushaf-ı
şerif ellerde ve gözlere takılmıştı kalın kalın gözlükler. Evin kızı bağrına
basmıştı Kur’an-ı. Evin oğlu kekeleyerek okuyordu kuranı. Evin ulusu avazı
çıktığı kadar bütün gayretiyle o da okuyordu kuranı. Hatta evin her odasında
kuran okunuyordu. İşte evlere ramazan geldi. Geldi ve gidiyor. Üzülüyorsun
değil mi? Üzülme yine gelecek Allah’dan ömür dileyelim. Gelir o yine.
Sevindirir kendisini sevenleri. Ve eve bayram gelecek. Bayram edecekler ramazandan
memnun olanlar. Evlere şenlik gelecek, sevinecek oruç tutanlar. Üzülüyorsun
değil mi? Üzülme! Seni misafir edecek Rahman; hem de Reyyyan denen yurdunda.
Evlere Ramazangeldi. Belki uykusuz
kaldık. Ama misafire ikram sünnet değil mi? Bizlerde misafire uykumuzu ikram
ettik. “Misafir, on rızıkla gelir; birini yer, dokuzunu bırakır” derlerdi
büyüklerimiz. Gerçekten doğruymuş. Misafir dokuz rızkı bırakmış çünkü evlere
bereket geldi. Sofralarda taamlar hiç eksik olmadı. Yedik yedik lakin bir türlü
eksilmedi. Anladık ki evlere bereket gelmiş. Ramazan evlerimize bereketi
getirmiş.
Şimdi “Her gelen gider” unutma bir gün olacak sen de gideceksin.
Unutma! “Her gelecek yakındır”. Ecel de yakın bunu da gözünden ırak etmeyesin.
İşte Ramazan da geldi ve gidiyor. Giderken müslümanların yüzlerinden sevinçle burukluk
arası bir ifade bırakarak gidiyor. Seviniyoruz çünkü misafiri hoş karşıladık.
Üzülüyoruz. Çünkü alışmıştık. Güle güle git ey kutsal yolcu. Bizden gideceğin
yurda selam götür. İnşallah Reyyan kapısının önünde görüşürüz. Bizlerden razı
olarak git çünkü biz senden çok memnun kaldık. Kapımız
açık mutlaka yine bekleriz. Çünkü sana gelirken merhaba dedik. Bizdensin ey
şehri Ramazan!
Yorumlar kapalı.