Hz. Âdem’in çocukları ve evrensel mesajın
taşıyıcıları, tüm insan kardeşlerine şu mesajları mutlaka ulaştırmakla ve
anlatmakla yükümlüdürler: “Huzur İslam’dadır”
Huzur
İslam’da olduğu gibi huzur müslüman topluluğunun islam cemaatinin yanındadır.
Huzur Kuranın gölgesindeki hayattadır. Huzur sünnetin hayat olduğu, hayatın
sünnet haline geldiği mekânlardadır. Huzur
“Ehl-i sünnet vel cemaat” denen Ümmet-i Muhammedin 1400 yıldır takip
edegeldiği yoldadır.
Huzur,
genelde insan kardeşliğini, özelde ise islam kardeşliğini tesis edip, kardeşlik
anlaşmalarını yenileme sevdasındadır.
Elbette birçok insan bu sevdayı dillendiriyor.
Söylemlerde bu çok güzel ifade ediliyor. Bununla beraber, Kur ’anın hayatımıza
hâkim olması ve sünnetin hayatımızın hayatı olmasına ne kadar fırsat verdiğimiz
konusu bir muamma olmaya devam ediyor. Ya gökler âleminde geziyoruz ya da yerin
derinliklerinden onu hiç çıkarmıyoruz. Asıl olması gerekeni Kur’an’a arz etsek,
sünnet ölçüsünde değerlendirsek bir nebze iş hallolma noktasına gelecektir.
Bunun yanında “benim dediğim…” ise bir nebze gözümüzden uzaklaştırsak
kardeşlik iklimine uzaktan da olsa bir bakabilsek, huzur kendiliğinden
gelecektir.
Bunun
karşısında, müslüman da olsak yanımızda duran Cahiliyye kültürü vardır.
Cahiliyye mantığı müslüman bireylerde de kendisine yer bulabilmektedir.
Cahiliyye mantığı, çatışmacı zihniyeti
benimsemektedir. Cahiliyye asabiyeti ve tarafgirliği öne çıkarmaktadır.
Cahillerin enaniyeti ve “kahrolası!” gururu insana aşılamaktadır. İşte bu cahiliyenin çatışmacı, bencil ve
ayrıştırıcı, sinsi düşmanları ademoğullarının kapısında bekleyen en azılı
düşmanlarıdır.
İslam
ve insan kardeşliğinin öğretmenleri bu sinsi düşmanlara karşı uyanık olmak
zorundadırlar. Paylaşmacı, uzlaşmacı, affedici, kaynaştırıcı ilaçlarıyla,
vahdeti merkezine almış islam kardeşliğinin açılan yaralarına ilaç
olmalıdırlar. Bu uğurda planları, programları geliştirmelidirler. Bu saydığımız
şeyler kolay halledilecek bir iş olmadığı gibi kolaylıkla geçilecek bir geçit
de değildir. Aslı zatında kuranın ifadesiyle “Sarp bir yokuştur.”
Rabbimizin “Akabe” dediği, sarp yokuş olarak
nitelediği şey nedir? Şimdi Beled süresinden o ayetlerin mealini bir kez daha
okuyalım: “
Fakat o, sarp yokuşa atılmadı. ﴾11﴿Sarp yokuşun ne
olduğunu sen ne bileceksin? ﴾12﴿O tutsak bir boynu çözmek(köle azat etmek) tir.
﴾13﴿Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi,
yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır. ﴾14-16﴿
Sonra da iman edenlerden olup birbirine sabrı tavsiye edenlerden,
birbirine merhameti tavsiye edenlerden olanlar var ya, işte onlar Ahiret
mutluluğuna erenlerdir. ﴾17-18﴿”
Bunun tam karşısında ateşe çağıran
cahiller durmaktadırlar. O takdirde “Cahiliyye” nedir?
Cahiliyye, buyurgan ve üsten
bakıcı, müstekbir(Kibirli), kan ya da şiddetten beslenen, asabiyeti savunan,
ayrıştırıcı, ötekileştirici bir zihniyettir. Bunu bazen kendi yandaşlarıyla
yapar. Bazen de saf(şaşkın anlamında) ya da hırs ve nefsine yenik düşmüş
Müslümanlar eliyle yapar. Çok çeşitli argümanları ve enstrümanları kullanma
kabiliyetindedir. Bu özelliği Ebu Lehep’de kibir, ebu Talipte gurur,
Müseyleme’nin elçisinde asabiyyet, bir başkasında nefis, bazı Müslümanlarda da
islam kardeşliğine zıt benzeri marazlar görünmektedir.
Bu durum, islam erlerinde asla
bir yanılma ve sabırsızlığa yol açmamalıdır. Daima kuran ve sünnet demeli ve
köklerinden hiçbir şekilde vaz geçmemelidirler. Bu niteliğini zikrettiğimiz
Müslümanlar Hak ve hakikate adanmış Müslümanlardır. Adanmış ve sulhu kendisine
yol edinmiş kardeşler, daima sabrı ve sulhu öğütlemelidirler. İnsan ve iman
kardeşlerini bir an için bile olsa cehennem ateşi içinde görmeye tahammülleri
olmamalıdırlar. Bu onların ayırt edici özelliklerindendir. Onlar dillerinde hep
şu mısraları terennüm etmelidirler:
Cehennem
olsa gelen göğsümüzde söndürürüz
Bu yol ki hak yoludur. Durma
bilmeyiz, yürürüz.
Düşer mi tek taşı sandın harim-i
namusun,
Meğer ki harbe giden son nefer
şehid olsun.
Şu karşımızdaki mahşer kudursa,
çıldırsa,
Denizler ordu, bulutlar donanma
yağdırsa,
Bu altımızdaki yerden bütün
yanardağlar
Taşıp da kaplasa âfakı bir kızıl
sarsa,
Değil mi cephemizin sinesinde
iman bir;
Sevinme bir, acı bir, gaye aynı,
vicdan bir;
Değil mi ortada bir sine
çarpıyor, yılmaz,
Cihan yıkılsa emin ol bu cephe
sarsılmaz!
Mehmet Akif Ersoy
Yorumlar kapalı.