Mekke’de hava karanlık simsiyah bulutlar kadar sert ve sarp kayalar da acımasız ve hoş görüsüz idi. Bu sertlik insanların yüreklerine de sirayet etmiş idi. Savaşlar işkenceler acımasızca katliamlar yapılır, güçlüler zayıfların kanından ve canından beslenirlerdi.
“Bir adam Rasûlullah’a (s.a.v.) geldi ve cahiliyye döneminde şöyle yaptığını anlattı; “Benim küçük bir kızım vardı ve beni çok severdi. Öyle ki ben onu çağırdığım zaman koşa koşa yanıma gelirdi. Bir gün yine ben onu çağırdım ve koşa koşa yanıma geldi. Sonra onu beraberime alarak, yolda rastladığımız bir kuyuya onu elinden tutarak attım. Kulaklarıma gelen son sözleri “babacığım, babacağım” diyen çığlıklarıydı.’ Bunları duyunca Rasûlullah’ın (s.a.v.) gözlerinden yaşlar süzüldü. Ve bunun üzerine orada hazır bulunanlardan biri: ‘Ey filan! Sen Rasûlullah’ı (s.a.v.) üzdün’ dedi. Rasûlullah (s.a.v.) ‘ona engel olmayın, neler hissettiğini anlatsın’ diyerek o adama ‘bu olayı yeniden anlat’ diye buyurdu. O şahıs da bu olayı yeniden anlatınca, Rasûlullah (s.a.v.) mübarek sakalı ıslanıncaya değin ağladı. Daha sonra ona ‘cahiliyye döneminde yaptığın için Allah (c.c.) seni affetti. Kendi hayatına yeniden başla’ diye buyurdu.”Dârimi
Sonra Mekke’ye rahmet indi. Karanlık azap bulutları dağıldı. O yetim kızın başına bir müşfik el dokundu. Sert kayalara güllerle desenler işlendi. Öğle artık masumların yüzü gülüyordu. Dünyanın yüzü gülüyordu. Çünkü rahmet çorak topraklara can vermiş idi. Bir çocuğun kuşu öldüğünden onun derdini anlayan biri vardı ve ona baş sağlığı diliyordu “Ya EbaOmeyirMafaalenNuğayr” diyordu.
Kalabalıklar arasında bir çocuk tenhalaşmış kenarda beklerken, kısacası bir bayram günü herkes oynar ve eğlenirken biri oynamıyor ve mahzun bir kenarda bekleşirse onun halini anlayıp gören bir göz vardı. Sadece rahatta değil elem ve kederde halden anlayanlar vardı.
Bu gün bayram yavrum sen neden oynamıyorsun diye sorduğunda kız çocuğu başına saçlarına bir merhamet elinin dokunduğunu hissetmiş idi.
Birden neden eğlenip oynayayım ki dedi? Neden? Onların babaları var ve anaları var ama benim öğle mi? Benim anam da yok babam da! Dedi. Anlamıştı rahmet elçisi kanadı kırık bir serçe olduğunu. Hakkın karşısında eğil inmesi gerektiğini öğretmek için. Eğildi ve kızın kulağına duyulabilecek dünyanın en güzel sözünü söyledi.
Yavrun üzüntün üzüntümdür. Bak sana bir teklifim var dilerse Aişe annen olsun ben de (Muhammed (sav)’de baban olayım sen bizim kızımız olasın dedi. Rahmet düşmüştü toprağa sen cemre diyebilirsin. Ortalık çocuk cıvıltılarıyla mutluluk şarkıları söyleniyordu.
Sakın tarihten bir sahne aktardığım vehmine kapılmasınhiç kimse! Bu bir tarih sahnesi değildir. Öğretmeninin karşısında önünü iliklemeyen öğrencinin yitiğidir.
Sevgilisine “annemi hal ettim, kestim, doğradım” diyen çağdaşımız cani genç kızın yitirdiğidir. Rahmet annesini hunharca katleden haberlere düşmüş doktorumuzun ruhundaki marazın sebebidir. Okuduğu okulu ateşe veren üniversiteli kardeşlerimizin eylemsizliğidir ya darahmetsizliğidir.
Rahmetiniz bol olsun kalbiniz rahmetle dolsun.
Bizler ne rahibiz ne de yaptığımız iş ruhbanlıktır. Bizler Budistlerde değiliz ki dünyadan elimizi, eteğimizi çekelim. Bizler din gönüllüleri ve rahmet sevdalılarıyız. Bizler dini ev ile Camii arasına hapsetmiş, postları üzerine kurulmuş bir lokma bir hırka bekleyenler de değiliz.
Bizler hayatın tam merkezinde aktif, canlı neşeli, bu hayatı da dolu dolu yaşayan, sevdiğinde sevdaya kara çalmayan, gönlünü alçaltırken kendisini alçaltmayan, alçak gönüllü olmayı, insanlık sayan bir inancın sahipleriyiz. Tüketirken kirletmeyen, üretirken kirlenmeyen, temizliği hayatın ve ibadetin her safhasına yazmış bir inancın sahipleriyiz. Bizde müzik dinliyor müzikler yazıyoruz. Ama biz kıl olmuyoruz. Bu gece ölmüyoruz. Biz sana, bana, ona tapmıyoruz. Biz sadece Allaha tapıyoruz. Bizim müziğimizde bir fark vardır. Oda güneşle değil belki ezanla kalkıyoruz. Diyoruz ki:
Bir ilkbahar sabahı ezanla uyandın mı hiç?
Bir his dolup için uçuyorum sandın mı hiç
Geçen günlere yazık etmişsin gönül sen
Öyle ise hiç sevmemiş sevilmemişsin gönül sen
Yorumlar kapalı.