Hayat, zaman takvimi içerisinde her bireye tek tek tanınmış bir ömür süresi. Kimine göre çok uzun denilecek bir zaman dilimi, kimine göre de çok kısa! Ne kadar yaşarsa yaşasın insan, yaşı kaça varırsa varsın… Evet, hayat denilen serüven, doğumdan başlayarak ölüme kadar süren zaman zarfına sığdırılmış bir süreç. Neler gelip geçmez ki insanın başından hayatı boyunca. İyi-kötü, zor-kolay, neşe-hüzün, acı-tatlı, keder veya mutluluk. Bin bir duygu, düşünce, davranış ve olay, hayata sığdırılan zincirleme reaksiyonlar halinde birbirini takip etmiyor mu hepimiz için de?
Evet, hayat engin bir denize benziyor. Bizse içinde çalkalanan su misali, bir o karaya bir bu karaya vurup duruyoruz. Hem de hayat yolculuğumuz boyunca tekrarlanarak devam ediyor bu meddücezirler. Kimisinde darbeler alırken, kimisinde tabiat harikası sahillere çıkıyoruz. Bazen yüzerek hedefe ulaşabiliyorken, bazen de yorgunluktan bitap düşüp dalgaların akışına bırakıyoruz kendimizi. O nereye sürüklerse biz de bu sürüklenişe çaresiz razı oluyoruz…
Denizden yola çıkarak kendi hayat yolculuğumuza da bir ayna tutabiliriz hiç kuşkusuz! Kiminde durgun suları andırırken hayatımız, kimisinde de deli bir deniz misali oluveririz. İçimizdeki fırtınalar estiği zaman bir altüst oluşunda beraberinde geldiğini çok zaman kestiremeyiz. Ne zaman ki sular sakinleşip de yatağına çekilirse: o zaman meydana gelen tahribatı da anlayabiliyoruz ancak. Peki ya tamiri?
İçinde yaşadığımız hayat, anlamı çok farklı, çabası büyük ve yoğun emek gerektiren bir hayattır. O yüzden hayatın geçiciliğinin farkında bir hayat yaşamamız gerekmez mi? Hiç ölmeyecekmişçesine sarılırken dört elle hayata, kimleri üzdüğümüzün, ne gibi hak ihlalleri yaptığımızın farkına varabiliyor muyuz? İnsan bir kez gelirken hayata tüm yaşananlar da imtihanımız oluyor bir bakıma. Aslında insani ya da insanlıktan uzak kalışı da âdemoğlunun, tam da bu nokta da kendini gösteriyor.
Öyleyse hayatı iyi değerlendirelim. Mümkün olduğunca tamir için çaba harcayacak hatalı bir pozisyona düşmeyelim. Zira zaman bize tanınmış bir lüks değildir. Bilakis hesabı sorulacak emanettir. Yine unutmayalım ki, hayat yaşandığı kadar hayat oluyor, hafızalarımızda yerini bir hatıra olarak alırken. Yaşayamadıklarımız ise karşılanmamış ve hayallerde kalmış ümitlerden ibaret. Bize tanınmış bu sürecin geçiciliğinin farkında olarak bir hayat sürersek, sonuç bizden yana olur ve hüsranlar yaşamayız. Bunu sağlamanın yolu saygın ve kaliteli bir insan olmaktan geçer. Bu nedenle; ince hesaplar yaparak süremizi boş yere heba etmeyelim. Neden mi? Bizim planlarımız altüst edecek bir düzeni vardır hayat gerçeğinin de işte ondan. Beklenmedik sürprizlerle bizi her zaman karşı karşıya bırakabilir. Hatta işin sonunda dahi sizin isteğiniz şekildeki bir finali de size layık görmeye bilir.
Unutmamalı ki, belki yarın olmayacak. Günü ve anı son an gibi, son gün gibi değerlendirerek kaliteli bir hayat yaşayabilmenin yollarını araştıralım. Ailemizin, dost ve arkadaşlarımızın kıymetini azami düzeyde bilelim. Her duygunun doyasıya hakkını verelim ve bu güzel duygularımızın keyfini çıkartarak yine doya doya yaşayalım.
Zira şu hayatta ne kadar çabalarsak çabalayalım, evdeki hesap hiçbir zaman çarşıya uymayacaktır. Çoğunlukla da bir şeyler hep eksik kalacaktır.
Hayat denizinden inciler çıkartabilmeniz dileklerimle.
Yorumlar kapalı.