Dünya han’ının bir garip yolcularıyız. Bu yol ki, bizi dünyaya getirdi. Yine bir yol ki, her geçen zamanda bizi alıp başka bir dünyaya götürmekte. Sabitlenmek istesek dahi yürüyen merdiven misali hedefe sürüklenmekteyiz. Gelme isteğimiz sorulmayan bu han da gitme ya da kalma tercihi verilmeyecektir. Sorulacak tek şey “neler yaptın, yolcuğun nasıl geçti” olacak. Bu seyir sırasında yaşadığımız zorluklar veya imkanlar ise bizi teste tabi tutan ölçüm araçları değil midir? Bulunca şımarmıyorsak, olmadığında isyan etmiyorsak, insanların zorlamalarına sabır gösterebiliyorsak yol bizi aydınlığa çıkaracaktır.
Yolun sonu karanlık bir kabir olarak görünüyor. Lakin orayı aydınlatacak olan bu han’da konaklarken ve yolculuğumuzda ilerlerken yanımızda götürdüklerimiz değil midir? Yolboyunca karşılaştığımız her türlü yaşanmışlık bizim imtihanımızdır. Bu yaşanmışlıklar karşısında sergileyeceğimiz tavır ise duruşumuzun tâ kendisidir. Olumlu ya da olumsuz, hata ya da faziletler heybemize doldurduklarımız. Yollar ise çeşit çeşit. Ha keza, yolun durumuna göre vasıtalar da öyle değil midir? Başlangıçta girdiğimiz hiçbir yolun sonu bilinemez. Çünkü gaip, kocaman bir bilinmezliktir! Kader ile gizlenmiş bize kapalı bir kapı. Hangi kapıyı zorlayacağımız ise; niyet, istikamet ve eylemlerimizin düzgünlüğü kadar imtihanımızın belirleyicisidir.
Yolculuk var ise yol da var yolcu da var demektir. Yolcuğun ana öznesi ise pek tabi ki bizleriz. Raylardan mı gideriz, yüzerek mi? Koşarak mı gideriz, tozlu yollardan, yoksa asfalttan mı yürürüz. Araba mı, gemi mi, ayaklarımızı mı kullanırız yoksa uçağı mı? Pek tabi ki vasıta seçimi de kişinin istikametini belirlemede olduğu gibi yine kendisine aittir. Bazen şartlar bazen de seçimler belirler hedefe götürecek vasıtayı. Gitmek bir hedef olduğuna göre menzilin sonunda varılacak yer de ana hedef olmalı öyle değil mi? İnsan niçin hedefe gitmek ister? Elbette ki aidiyet meselesi olduğundan…
Çırpınan her yürek ait olduğu yerle bütünleşmek için yürür yol boyunca. Bir yere ait olma isteğiyle. Neresi o hedef? Onca zahmet niye, neden özlem kokar yol iklimi. Gözler etrafı seyrederken buğulanır mı camlar? Göz, gönül ve ruh neyi arıyor bu yolculukta hiç düşündük mü? Peki yolculuk yaparken tenhayı mı seviyorsunuz kalabalık bir yolculuğu mu? Kervana dahil misiniz sürünün dışından mı gidiyorsunuz? Gecenin yalnız yolcusu mu olmayı seviyorsunuz yoksa şafak söktükten sonraki kalabalıkları mı?
Evet kimisi korkusuz ve risk almayı seviyorken bazısı da güvenilir yoldan taşır yüklerini. Kim ne barındırıyorsa içinde yolculuğu boyunca bu yükleri taşıyarak alıcısına teslim edecektir. Kimilerinin yükü; kin, nefret, öfke, bencillik, zan, vehim, kıskançlık, acelecilik, iftira, haset, kibir, benlik, kendini beğenmişlik, cimrilik, kabalık, küfürbazlık, fitne, merhametsizlik, sevgisizlik ve düşmanlıktır. Kimilerinin ki de tevazu, cömertlik, naziklik ve naiflik, sabır, diğerkâmlık, ispat, yardımseverlik, nefsini yermek, tatlı sözlülük, yardımlaşma, barış, sükûnet, şüpheden uzak durmak, kendisi ve çevresiyle barışık olmak, merhamet güven ve sevgidir yükleri. Kim neye hamal dönüp bir baksın derim bu yüzden…
Bineklerinizin tekerleği hızla dönerken; aradığını bulan, bulduğu ile yetinen, umudunu hiç yitirmeyen menzile kavuştuğunda ise kurtuluş vuslatına erenlerden olmayı diliyorum.
Yorumlar kapalı.