Sevginin olduğu yerde her şey sorun görülmez. Sevgi sorunları satın almaya yetecek yegâne güçtür. Her güçlüğü kolaylıkla aşabilmenin kılavuzudur. Gerek özel, gerekse sosyal ilişkilerimizin düzenlenmesinde ki en etkili iksirdir. O varsa her şey daha güzel, o olmazsa sancılı. Şöyle etrafınıza bir bakın; her şeye ne kadar yapay. Neden? Sevgisizlikten! Gerçekten gözlemci bir sıfat takınarak kendi ilişkilerinizi bir gözden geçiriniz. Bana ne kadar sevgi gösterildi, ben ne kadar sevgi izleri taşıyorum diye kendinize bir sorun, ya da ne kadar seviyorum ve ne kadar sevildim diye… Özel hayatınızda, iş hayatınızda, sosyal yaşantınızda hatta varlık gösterdiğiniz her alana yönelik ortamlarda bu soruların cevabını arayınız. Size gelecek cevabi geri dönüşümleri tevile gerek bırakmadan yorumlayın. Bakalım ne fark edeceksiniz…
Sevgisiz bir toplum olduk. Öyle ya anne-baba, sevgi bilmeden yetiştiğinden sevgiyi sunamıyor. Öğretmen öğrencisine sevgi göstermediğinden eğitim yük oluyor. Aile bireyleri sevgisiz olunca, toplumda sevgisizlik ve tahammülsüzlük had safhaya çıkıyor. Yönetici emrinde bulunanları sevmediğinde, siyasetçi sevgi yerine ihtirası seçtiğinde kaliteli insan yetiştirilemiyor. Örnek olacak modeller sevginin zıddına yön tayin etmişlercesine hareket edince; topyekûn her sahada sevgisizlik silsilesi kaçınılmaz oluyor…
Sevginin dolduramadığı yürekleri ise korkular dolduruyor, öfkeler dolduruyor… Sosyal toplum korkuların, sanmaların, zanların ve karalamaların pençesinde inim inim inliyor, kıvranıyor. Öyle ya! Sevgisiz yürekleri ne ile tatmin edebilirsiniz ki? Sevgiyle beslenmeyen bir yürekten dile yansıyanlar da hiç şüphesiz kırıcı söz, iletişimde kabalık, idarede tahakküm ve öfke. Ailede güvensizlik, kişinin kendine olan sevgisizliğinden ise zilletten başka bir şey doğmuyor tabiî ki… Evet, zaten böyle bir tabloda başarısızlıktan başka ne beklenebilir ki?
Öyleyse işe kendimizden başlayarak sevginin hakkını vermek gerekmiyor mu? Hayattan, çevremizden ve sistemden yediğimiz kazıkları çıkarmanın vakti gelmedi mi daha. Kendimizi ve insanları bugün sevmeyeceksek, ya ne zaman seveceğiz… Kendisini sevme acizliğinde olanların, başkalarını sevebilmesi hayalden öte bir hayal değil mi? Sevgi girdiği yerde en sert kayaları, demirleri, en kalın buzulları dahi erittiğine göre, ortalığı sevgi seline dönüştürmek bu kadar zor mu? O zaman sevgi denizinde yüzebilmeyi öğrenen kişi önce kendisini mutlu eder, evde efradını, idarede tebaasını–astlarını sokakta üyesi olduğu toplumu mutlu eder…
Sevginin olmadığı yerde, istediğiniz kadar toplum mühendisliği çalışması yapın, başarılı olmanız imkânsız. Bir insana tahakküm ederek ve makamınızı kullanarak bir şeyi ancak bir kez yaptırabilirsiniz. Ama severek, değer vererek, ilgilenerek ve insanlara önemli olduğu hissettirerek her şeyi yaptırabilirsiniz. Hem de gönüllülük esasına dayalı olarak…
Öyleyse, her sahada sevgiye susamış bir toplumun üyesi olduğumuzun farkına bir an evvel varalım. Etrafımızı daha fazla çoraklaştırmayalım. Kendimizi sevginin hâkimiyetine bırakalım ki; şefkat, adalet, merhamet, hakkaniyet tecelli etsin.
Yorumlar kapalı.