‘’ İslam tarihinin en acı hadisesi hiç şüphesiz ki Kerbela olayıdır. Bundan 1331 sene evvel; iktidar hırsı yüzünden gözünü görmez, kulağını duymaz olan kalbi katranlaşmış Yezid, başlarında Peygamberin(SAV) Torunu Hz.Hüseyin’in bulunduğu topluluğu, bir yudum suya hasret bırakarak şehit etmiştir.
Elim Kerbela olayının vuku bulduğu 680 yılında, yeni yurtlar arama (Kızılelma) derdiyle Türkistan sahasından çıkarak Arap Yarımadasına inen ve İslam’la yeni yeni tanışan Türk Akıncıları, Arapların savaşacağı haberini alırlar ve muhkem bir mevkiden hadiseyi takip ederler. Binlerce kişilik ordusuyla Yezid, 70 kişilik Hz.Hüseyin ve kandaşlarını çepeçevre sarmıştır. Türk Atlıları anlarlar ki; güçlüyle-zayıf, çoklukla-azlık, zalimle-mazlum karşı karşıyadır. Bir tarafta koskoca Emevi Ordusu diğer tarafta Peygamber torunu ve musayipleri, yol arkadaşları… Taraf olma gereği hissedeler ve saflarını belirlerler. Ne asabiyete ne mensubiyete bakarlar taraf olurken. Güç dengesine bakarlar ve Türk Olmanın gereğidir deyip, mazlumdan yana saf tutarlar.
Takvimler Muharrem ayının 9’unu gösterirken yedi Türk Akıncısı bu bela meydanından Hz.Hüseyin’i almak üzere binerler atlarına. Hz.Hüseyin susuzluktan tükenmek üzeredir Türk Yiğitlerini karşısında gördüğünde. “Sizi Azerbaycan’a götürelim” teklifini tereddütsüz reddeder. Çünkü bu yola dönmemek üzere çıkmıştır ve şahadeti kovalayacaktır. Ancak gelen yiğitlerden bir isteği olur Peygamber Torununun. “Oğlum Zeynel Abidin” der “çok hasta, alın götürün Onu buradan, size emanettir.”
Yedi Türk akıncısı yanlarına Zeynel Abidin’i de alarak yıldırım gibi yol alırlar Emevi Ordusunun barikatını yararak. Hz.Peygamberin sevgili torunu, Allah’ın Aslan’ı Âlimler Şahı Hz.Ali’nin oğlu Hz.Hüseyin ellerini Arş-ı A’la’ya kaldırır ve “Yarabbi bu yedi yiğide, yedi devlet nasip eyle…”
Zaten bu olaydan sonraki gün Hz.Hüseyin ve yol arkadaşları şehit edilerek Rahmet-i Rahman’a kavuşmuşlardır.
Müfessir, Muhaddis ve Tarihçi olarak bilinen İbni Kesir (701-774)in “Elbidaye Ve’n Nihaye” adlı meşhur tarih kitabı, “BÜYÜK İSLAM TARİHİ” adıyla Diyanet İşleri Başkanlığı Din işleri Yüksek kurulu üyesi Mehmet Keskin’in tercümesiyle 1994 yılında dilimize kazandırılmış ve Çağrı Yayınları arasında 15 cilt olarak basılmıştır.
Bu kitabın 8. Cildi ağırlıklı olarak Kerbela olayına ayrılmıştır. İbni Kesir bu ciltte son derece önemli bilgilere yer vermektedir.
Bunlar arasında özellikle Hz. Ali’nin başkenti Kûfe’de yaşayan Hemedanlılar’dan bahsederken,301-302.Sayfalarında;
“Abdullah bin Numeyr: Kûfe’deCad suyu denen yerde Hemedanlıların yaşadığı mahallede bir ev satın almıştı. Yanında Nemir bin Kasıt kabilesinden olan karısı da vardı”, diye anlatılırken, bugün Türkmenistan’ın bir şehri olan Hemedan’dan gelen Türklerin bir mahalle oluşturduklarından bahsetmektedir.
Bilindiği gibi Hemedan, Ahmet YESEVİ’nin din ve dünya ilimlerini öğrendiği Yusuf Hemedani’nin adı ile şöhret bulmuş bir Türk şehridir.
Merhum M.Asım Köksal dahil pek çok yazar Kerbela’da Hz. Hüseyin’le beraber ve O’ndan önce şehid olan pek çok kişinin adını (künyesini) tam olarak yazmadıkları için bu insanların tamamının ya Ehlibeyt ailesine mensup olanlar, ya da diğer Arap kabilelerinden oldukları zannedilmektedir.
Üzülerek belirtmeliyiz ki, Kerbela’dan bahseden pek çok yazar “Hemedan” kelimesini “Hemdan” olarak okumuş ve bunu bir Arap kabilesi gibi tercüme etmişlerdir. Bu yanlışın kaynağının “Hemedan” kelimesinin Arapça dil yapısına uymaması olmalıdır. “Hemedan” diye bir şehir veya bölgenin varlığından haberdar olmayanların bunu “Hemdan” olarak okuyuşlarını bilgi eksikliğinin sonucu olarak değerlendirmek gerekiyor.
Hz. Hüseyin’in yanında yer alan ve şehit olanların adları ve şahadet hikâyeleri pek çok kitapta olduğu gibi, M. Asım Köksal Hocanın “Hz. Hüseyin ve KerbelaFâciası” adlı eserinde de vardır. Fakat isimler tam olarak alınmadığı için bazen karıştırılmaktadır. Anlatılan kıssalarla, yarısı alınmış isimler birleştirildiğinde mesele aydınlanmaktadır.
Ayrıca, Şii dünyasında son derece önemli bir yer tutan “EBSÂRU’L AYN Fİ ENASU’L HÜSEYİN (ALEYHİ VE ALEYHİMÜS’SELAM) adlı çok farklı yazarlar tarafından kaleme alınmış Hz. Hüseyin’le Kerbela’ya giden insanların hayat hikâyelerini yazan kitaplar vardır.
Elimizde bulunan Muhammed İbnu’ş-Şeyh Tahir Es-Semavi’nin yazdığı Necef, Matbatu’lEdebiyat’ta basılmış tarihsiz olan kitapta da benzer 110 kişinin ismi yer almaktadır.
Özellikle Aleviler arasında Hz. Hüseyin’in Kerbela’ya 72 kişilik bir aile efradı ile gittiği söylenmekle birlikte, Kerbela şehitlerinin sayısı da 72 olarak bilinir. Hâlbuki Hz. Hüseyin Kerbela’ya aile fertleri ve ve yakın akrabaları ile değil, yanında çalışanları (köleler) ve kendisine bu yolculukta eşlik etmek isteyenlerle birlikte gitmiş, ayrıca Kerbela’ya gelip konuşlandıktan sonra da Kûfelilerden de kendilerine katılanlar olmuştur. Yukarıda kendisinden bahsettiğimiz “Abdullah bin Numeyr” ve eşi bunlardandır.
Şehit sayısında ise, ittifak yoktur en az 72 ve en fazla 87 kişinin şehit olduğu kaynaklarda belirtilmektedir. Şehit olduktan sonra başları kesilerek gövdesinden ayrılanların syısını da İbni Kesir 72 olarak vermektedir.
Biz bu kitabın üçüncü bölümünde yer alan Hemedanlılarla ilgili bölümden 6 şehid’e ait künye vermekle yetiniyoruz.
- Şevzebİbnü Abdullah El-Hemedani: Eş-Şakir’in azatlı kölesi. Abis bin EbiŞebibü’ş-Şakiri İle Hz. Hüseyin’in yanına vardı. “Resulullah’ın kızının oğlunun yanında ölünceye kadar savaşacağını” söyledi. Hz. Ali’nin rivayet ettiği hadislerin hafızı olarak biliniyor. Hz. Ali taraftarlarına hadis dersleri vermiştir. Savaş başladığında ilk savaşanlardan ve ilk şehitlerden oldu.
- Ziyad Ebu Amretil- Hemedani Es- Saidi, (lakabı: Ebu Amra): Babası sahabilerden… Fazla ibadet edişi ile meşhur. Savaşmış ve o da şehitler arasında…
- Habeş bin Kaysibni Haris el Hemedani En-Nihemi : (Dedesi sahabilerden. Zeki bir insan olarak biliniyor. Şehitlerden.
- Suvar ibniMün’im El Hemedani: Hz. Hüseyin’in askeri olarak savaşmış, esir alınmış ve daha sonra şehit edilmiş…
- Hanzalatü’ bnüEs’ad bin Abdullah bin Es’ad bin Haşid bin Hemedan El Hemedani Eş–Şibami:
- Hüseyin’e:
“ – Artık Ahirete gitsek de, kardeşlerimize kavuşsak olmaz mı?” diyerek savaşmak için izin istemiş, Hz. Hüseyin de:
“ – Git dünyadan ve dünyadakilerden hayırlı olan imtihansız ve iptilasız mülke!” demesi üzerine de,
“ – Sana ve senin Ehlibeytine selam! Allah, bizi Cennette kavuştursun, buluşturun” demiş.
Hz. Hüseyin, “Amin” dedikten sonra savaşa başlamış… O da şehitler kervanına katılanlardan…
- Vadıh El Türki: “Es-Selmani”nin kölesi… Cesur ve kahraman olarak anlatılıyor. Kerbela’ya Cünadetibnü’lHaris’le birlikte gelip Hz. Hüseyin’e katılmış. Şiirler okuyarak hasmına saldırırmış. On muharrem günü yaralanmış yere düştüğünde Hz. Hüseyin başını kucağına alıp, teselli ederken,
El Türki:
“-Kim benim gibi olabilir ki, Peygamberin torunu beni kucaklıyor, yanağım O’nun yanağında” derken ruhunu büyük bir mutlulukla Hakka teslim ediyor.
BİR ÖZELEŞTİRİ VE BİZ
Eskiden pek çok ağabeyimiz, hocamız, dostumuz, arkadaşımızla Hz. Hüseyin’in şehid edildiği Kerbela’da hiçbir tarafta Türk olmadığından bahisle, farklı yorumlar yapardık.
Şimdi anlaşılıyor ki, bu facianın yaşandığı olayda Türkler de vardır ve bunda kuşku yoktur.
Demek ki, o tarihte Kerbela’ya katılmış olan Türkler Kutlu peygamberimizin torunu, Hz. Fatıma’nın, Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hüseyin tarafında idiler.
O faciada hiçbir Türk olmasa da durum değişmeyecekti.
Bu zulüm hâlâ İslam dünyası içinde fesadın, ihtilafın ve bölünmenin kaynağı veya sebebi olmaya devam ediyor.
Hz. Ali’nin başkenti Kufe halkını, Hz. Hüseyin aleyhine çeviren makam ve ikbal vaatleri dışında halka dağıtılan para ve malzemeler artık gün aydınlığında görünüyor.
“Ehlibeyt Ailesi”ne mensup lider kadrolarda yer alan insanların beyanlarına göre; Milleti ve devleti ile küresel emperyalizmin tam olarak kuşatamadığı tek bağımsız İslam ülkesi olarak kabul edilen ülkemizin bütün dünya Müslümanlarını ecdadımızın “i’lâyıKelimetullah” dediği yüksek ülküde birleştirme, barıştırma ve buluşturma şansı olduğunu kabul etmeliyiz.
Bu yiğitler, Türkistan sahasında gözleri gibi baktıkları Zeynel Abidin’i, kargaşa ortamının durulduğundan emin oldukları ve emanete halel gelmeyeceğini anladıklarında Mekke’ye geri götürmüşlerdir.
Bugün Türkistan sahasından Balkanlara uzanan coğrafyada hür ve bağımsız yedi Türk Devleti mevcuttur. İşte bu yedi devletin yedi bayrağı, Hz.Hüseyin’in duasının kabulünün delili olarak semalarda dalgalanmaktadır.
Bağımsız Türk yurtlarını düşününce elbette Esir Türk illerini de düşünmeden edemedim. Hz. Hüseyin’in duası, Bağımsız Türk Devletleri ve esir Türk Yurtlarını düşününce aklıma Oğuz Kaan’ın Türklük duası geldi. Yazımı Oğuz Ata’nın duasının son bölümüyle bitireyim istedim: “Ulu Tanrı! Güzel Tanrı! Gök Tanrı! TÜRKÇE konuşulan, TÜRK’e yurtluk etmiş olan yerleri kıyamete kadar TÜRK’ün hükmü altında bırak!
Yorumlar kapalı.