İşin özeti şu; 13 Eylül sabahı 1 puanlık farkla da olsa demokrasiyi savunanların, Kemalist vesayet rejimini savunanlardan yana olanlara fark atması halinde bugüne kadar kendi içine kapanmış, deyim yerindeyse, siyasi gettoların gözlerden ırak kendi mahallesinde kendi çalıp kendi oynadığı oyun son bulacak. O gettoların gerçekliğini gözlerden saklayan duvarlar yıkılmış olacak. “Evet” demenin getirisi bu. Hayır demenin de getirisi, darbelerden beslenen siyaset anlayışının devamını garanti altına alacak, Türkiye, asker postalı yalayan, darbeleri destekleyen bir ülke olarak adı var kendi yok güdük demokrasi iddiasını aşamayan üçüncü dünyadaki konumunu koruyacaktır.
Sıkça gündeme getirilen soru şu; Bir ülkenin demokrasi alın yazısı, üç-beş puan farkla değiştirilebilir mi? Evet, gerçek demokrasilerde konu bu kadar basit; üç-beş puanlık fark, daha büyük farklılıkların gündeme getirilmesinin kapısını açacak ilk eşik aşımıdır. Elbette bu üç-beş puanlık farkın yanı sıra dikkate alınacak başka parametrelerin gerekliliği gözardı edilemez. Ancak o parametrelerin hayata geçirilmesinin önündeki engeller kaldırılmadıkça, bu mücadelenin bulunabilen en meşru kanalı, bireylerin tercihleri ile açılacak kanallardan yararlanılarak demokratik hak ve özgürlüklerin lokomotif olarak belirdiği bir dizi değişimi gerçekleştirmektir.
Mevcut düzenin siciline bakıldığında, mutlu azınlığın gladyatörleri siyasi elitin dışında maşeri vicdanda karşılığı yoktur. Hafızalarımızı yoklama adına detaylarına girmeden ekstrem bir örnek; bundan birkaç yıl önce, dönemin Genel Kurmay Bakanının “iyi çocuklar” dediği Şemdinli olayı sanıkları sivil mahkemede yargılanıp 36 yıl ceza aldılar. Bazı hukuki argümanlar çarpıtılarak dava askeri yargıya taşındı ve dava “berat”la sonuçlandı. Şimdi, bu sonucun toplum vicdanında bir karşılığı vardır demek için “vicdansız” olmak lazım. 13 Eylül sabahı bu çift başlı yargı erki, vicdanlarda, hukukta ve kanunlarımızda karşılığı olan bir bütünlüğe kavuşacaksa -ki, “evet” oyları ile kavuşmasını temenni ediyorum- o zaman bunun maşeri vicdanda bir karşılığı elbette olacaktır.
13 Eylül’ü takip eden zamanlarda, üniversitenin hizmet arzından, askeri okulların eğitim imkanlarından yararlanmak isteyen gençlerin anneleri veya babaları fişlenmişse, bu eğitim hak özgürlüğünden mahrumiyetlerinin de önü kesilmiş olacaktır. Askeri okula kayıt yaptıracak gençlerden kaderi, aile fotoğrafları istenip “annelerinin başı açık mı, kapalı mı” dedektörlerinin inisiyatifine evrensel normlar getirileceğinin belki yolu açılmış olacak.
13 Eylülü takip eden zamanlarda, “Adil Yargılanma Hakkı”nın herkes için geçerli bir Adalet sisteminin kurulumuna bağlı olarak hayata geçirilebileceği gerçeğini gören bir Adalet Reformunun Adalet Saraylarının fiziksel değişim reformunun çok ötesinde, akıllarda, vicdanlarda ve izan ile inisiyatif kullanmada, evrensel hukukun üstünlüğüne açık, kast sistemlerinin çözülmeye başlamasının ilk adımlarını, bu adımların demokrasi anlayışı eşgüdümünde bir yola girdiğinin ayak seslerinin, ihtilal çığlıklarının/çığırtkanlıklarının seslerini bastıracağı umudunu taşıyorum. Kısacası militan yargıdan, adalet dağıtan yargıya geçilmesi, bu evrilmenin halkın dipten gelen taleplerini dikkate alacağı inancımın zedelenmemesini ummak istiyorum.
13 Eylülü takip eden zamanlarda, değerleri bazen yargı, bazen medya, bazen siyaset, bazen askeri vesayet adına Kemalist ideologlarca örselenmiş insanımızın makus talihinin değişim miladı olmasını istiyorum. Umudum ve beklentim bu. Kendilerini devletin sahibi olduklarını varsayan “Cumhuriyet Muhafızları”nın kurduğu “müesses nizam”ın karşısında bundan böyle devletin gerçek sahipleri olan halkın kendi taleplerini ortaya koyabileceği demokratik hak sahibi korkusuz seçmenlerin, sivil toplumun varlığını artık kabullenme zamanı geldi. Özet bir ifade ile, kabul etsek de etmesek de artık “Kuzuların Sessizliği” bitti.. bunu görüyorum.
Yorumlar kapalı.