Dün bu köşede yazdım; gençliğin dinamizminden yararlanılarak gençlerle oynanıyor ve “Gençler Kaybediyor” dedim. Bunu geçmişte yaşadık, amiyane bir deyimle “biz bu filmi daha önce de görmüştük”. Bu gün gençlerle oynayanlar, gençliğin sorunlarına sahip çıkmakla, gencin yaptığı her şeyi kutsamanın farkını çok iyi bilirler. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül öncesinde yaşadıkları tecrübeler var. Bugün sergilenmekte olan oyunun kodlarını doğru çözmek isteyenlerin, öncelikle o dönemlerde yaşananları sebep-sonuç ilişkileri üzerinden derinlemesine analiz etmeleri gerektiğine inanıyorum. Keşke o dönemlerin içinde yaşamış birileri çıkıp dürüstçe hangi oyunlara alet edildikleri –ideolojik bağnazlığı bir tarafa bırakarak- anlatsa. Örneğin Hasan Cemal’in 12 Mart öncesini kısmen irdeleyen kitaplarında anlattıkları daha da genişletilmiş biçimiyle, yada 27 Mayıs öncesi olayların göbeğinde bulunan Deniz Baykal, o günlerin devrimci imanından soyutlayacağı hatıralarını ortaya koysa, herhalde bugün yeniden oynanmak istenen oyunların tüm ipuçlarını daha rahat görme imkanımız olacaktır.

 

Devrimci bir imanla sarıldıkları düzenin adaletsizliğine, eşitsizliğine, hoşgörüsüzlüğüne başkaldırıyı; adil, eşitlikçi, özgürlükçü bir toplum ve devlet düzeni ütopyasında tank seslerine nasıl kurban verdiklerini bugünkü kuşaklar da öğrenebilse. Nasıl kullanıldıklarını, kimin için kimin keyfine nasıl faturalar ödediklerini, örneğin halen bir kısmı cezaevlerinde fatura ödemeye devam eden ülkücülerin 12 Eylül öncesi yaşadıklarını hiçbir filtreden geçirmeden bütün çıplaklığı ile gösterebilseler. Belki “Biz neyi oynuyoruz, bize ne oyun oynanıyor” sorgulamasını yapacak olanlar,  bugünden yarına daha umutlu yaşamanın çözümünü yine kendilerinde bulmuş olacaklardır.

 

Onun için diyorum ki, bugün yaşanmakta olan olayları  “lümpen, öfkeli, siyasallaşmış, şiddet yanlısı” bir grup gencin “öfke patlaması” olarak görürsek, vahim bir hata yapmış olur, onlara hareket alanı ve serbestisi sağlayan mekanizmaları yine gözden kaçırmış oluruz. Olan yine gariban anne babaların göz bebeği fidanlarına olur.. kıyım yine onlar üzerinden oynanır. Bunun en iyi kanıtı; eski oyunların bugün deşifre olan yaşanmış hatıralarına bakanlar, orada hiçbir senaristin çocuğunu göremezler.. onların çocukları koruma ordusu ile gezip dolaşırken, oyuna sokulan gençler birbirlerinden bir fazla can almanın çetelesini tutuyorlardı.. ve olan o garibanlara oldu.. sonunda, kimi kabristanlığa, kimi mapus damlarına gönderilirken onların hanım kızlarıyla beyefendi oğulları sıcak sosyetik salonlarda fink atıyorlardı.

 

Şimdi, gençler arasında giderek kök salan; boşuna okuduklarını, iş bulamayacaklarını, geleceklerini anne babalarından daha kötü şartlarda yaşayacakları düşüncelerinin yanlışlığını; dönüşümü sağlayacak argümanlardan yoksun olmadıklarını, umutsuzluk ve bedbinliğin getirdiği “isyankarlık”tan hiçbir çözüme ulaşılamayacağını, tecrübe sahiplerinin ikna edici bir söylemle onlara anlatmaları, alternatif çözüm yollarını göstermeleri milli ve vatani bir sorumluluk, vicdani bir borçtur diye düşünüyorum. Unutmayalım, en tehlikeli insan, kaybedecek bir şeyi olmayan insandır. Bu tiplerin oluşturduğu ajitasyona açık kitle ve kümelerin liste başı ilk sıralarına da umutlarını yitirmiş insanlar yer alır.

 

İki gündür şunu ifade etmeye çalışıyorum; bir eylemin amacını ve kaynağını doğru anlamak için eylemin özelliklerini bilmek ve incelemek gerekir. Bugünlerde Londra’da, Roma’da, Atina’da sergilenen öğrenci eylemlerinde hedef, üniversitelerin bazı uygulamalarının kaldırılması, öğrencilere yönelik bazı dayatmaların geri çekilmesi; örneğin öğrenci harçları gibi.. Biz de ise, öğrenci eylemlerinin hedefi siyasi iktidar ve kanaat önderleri aydınlar. İşte gariplik ve dünya geçliği ile çelişki de burada. Mesela Londra’daki eylemlerde üniversite harçlarının artırılması gibi somut bir olay protesto edilirken, Türkiye’de iktidar odağına mensup siyasetçilerle, iktidarın söylemlerine paralel düşüncede olduğu var sayılan aydın ve düşünürler hedef tahtasına oturtuluyor. Bu nedenle, sebep sonuç ilişkileri irdelendiğinde, geçmişte olduğu gibi bu eylemlerin sonuçlarının kime ne kazandırıp kime ne kaybettirdiğini somut örnekler üzerinden gösterip göz önüne koymak, geçmişte kazanan tarafta görünen öğrencilerin bile, sonuçta hep kaybedenler olduklarını hatırlamakta sonsuz yarar olduğu kanaatindeyim.

Gençlere kaybettiriyorlar..

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Giriş Yap

Giriş Yap

Açıksöz Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!