“AZ VE ÖZ”
      Fakirlerin gönlünü kırmayan ve mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan kimselerin Allah katında mükafatları olduğu müjdesi verilir Kur’an-ı Kerim’de: “Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının peşinden (bunları) başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rab’leri katında mükafatları vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de. Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden gönül kırma gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah her bakımdan sınırsız zengindir, halimdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir).

      Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı halde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın…” (Bakara, 262-264)
      Mevlana Hazretleri de “Sen varlığını, malını ve mülkünü güzelce infak et de, bir gönül al! Ki o gönlün duası, mezarda, o kapkara gecede sana ışık versin, nur olsun” sözleriyle nezaketle, yumuşak bir hal ve güler yüzle sadece Allah rızası için yapılan bir hayrın yolumuza ışık olacağını anlatır.
      Peygamber Efendimiz (s.a.v), sözlerin en yalanının zan (sanmak, tahmin etmek) olduğunu ve sebepsiz suçlamada bulunmaktan sakınmamız gerektiğini anlatan sözlerine şöyle devam eder: “Birbirlerinizin ayıplarını görmeye ve duymaya çalışmayınız. Karşılıklı çekişmeyiniz. Birbirinize haset etmeyiniz. Buğz etmeyiniz, birbirinize sırt çevirmeyiniz. Allah kullarına nasıl emretmişse öyle kardeş olunuz. Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz, onu hor görmez. Takva işte buradadır (kalbine işaret ederek). Takva işte buradadır. Kişiye şer olarak Müslüman kardeşini hor görmesi yeter.Her Müslüman’ın diğer Müslüman’a karşı ırzı ve malı haramdır. Muhakkak Allah sizin şeklinize ve bedenlerinize bakmaz. Bilakis kalplerinize ve amellerinize bakar.” (Buhari, Müslim)
      Bir gün adamın biri Hz. Şuayb’a (a.s) şöyle der: “Allah benim birçok günahımı ve hatamı gördüğü halde beni, lütuf ve keremiyle cezalandırmıyor.” der. Adamın bu sözü üzerine Allah Teala Şuayb’a (a.s) şöyle vahyeder: “O kulum, ‘ben bu kadar günah ettim de Allah beni keremiyle cezalandırmıyor’ diyor. Ona söyle ki: Ey doğru yolu bırakarak, yanlışa yönelmiş adam! Sen tersini söylüyorsun. Allah seni öylesine imtihan ediyor ve cezalandırıyor ki, senin günahtan kararmış simsiyah kalbin ve günahların etkisiyle zincirler içindeki bedenin bunu fark edemiyor. Fakat yine de benden ümidini kesmesin. Bana sığınsın, bana dönsün.”
     Allah’ın kendisine bildirdiği bu sözleri Şuayb (a.s), “Allah beni neden cezalandırmıyor?” diyen adama söyleyince, o günahkar kimse üzerinde tesiri olur ve “Eğer beni cezalandırıyorsa belirtisi nedir?” diye tekrar soru sorar. Şuayb (a.s), “Ya Rabbi! O adam bu söze karşı savunmada bulunuyor ve senin verdiğin cezayı bilmek istiyor” deyince Cenab-ı Hak şöyle buyurur: “Ben settarım, örtücüyüm. Fakat işaretle söylerim. Onu beğenmediğimin işareti şu ki: O itaat ettiğini sanıyor, oruç tutuyor, namaz kılıyor; fakat oruçtan, namazdan ve başka ibadetlerin hiçbirinden zerre kadar zevk almıyor. Yüksek ibadetlerde ve amellerde bulunuyor, fakat zerre kadar mutluluk duymuyor. İtaatlerin meyve vermesi için kalpte manevi bir zevk lazımdır.” (Mesnevi, Mevlana (k.s)

 

“AZ VE ÖZ”

Yorumlar kapalı.

Giriş Yap

Açıksöz Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!